MEVZUAT/KARARLAR

AYM2den iki karar

Terör Olayları Nedeniyle Meydana Gelen Zararların Tazmini İçin İdareye Başvurulması Gereken Süreleri Düzenleyen Kurala İlişkin İtiraz Başvurusu Hakkında Karar

Anayasa Mahkemesi 10/7/2025 tarihinde E.2024/116 numaralı dosyada, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 5442 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 6. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…veya mirasçılarının…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

İtiraz Konusu Kural

İtiraz konusu kuralın da yer aldığı cümlede; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, herhâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanacağı öngörülmektedir. Bakılmakta olan davanın konusu itibarıyla, anılan cümlede yer alan “…veya mirasçılarının…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.

Başvuru Gerekçesi

Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararların 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca tazmin edilmesi öngörülmekle birlikte bu yolun tüketilmesinin zorunlu olup olmadığına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, bu durumun kişiler yönünden öngörülemezlik ve belirsizliğe yol açtığı belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 36. maddesiyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.

Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. İtiraz konusu kuralla öngörülen sürelerin açılacak dava süresini de etkilediği dikkate alındığında kuralın mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama getirdiği açıktır.

Mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. İtiraz konusu kuralda, tazminat için başvuru yapılacak mercii ve başvuru sürelerinin açık olarak belirtildiği anlaşılmakla birlikte kuralın bireyler bakımından öngörülebilir nitelikte olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

İdarenin eylemlerinden kaynaklanan zararların tazmini amacıyla başvurulacak idari ve yargısal yol ilke olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile belirlenmiştir. İdarenin eylemleri nedeniyle uğranılan zararların tazmini amacıyla açılacak davalar için 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle zorunlu idari başvuru şartı getirilerek başvuru için bir ve beş yıllık süreler öngörülmüş iken 5233 sayılı Kanun’da terör olaylarından kaynaklanan zararlar için idari başvuru süresi çok daha kısa (altmış gün ve bir yıllık süreler) belirlenmiştir. Diğer bir ifadeyle hizmet kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat talepleri ve sosyal risk ilkesine dayalı manevi tazminat talepleri için 2577 sayılı Kanun’da öngörülen bir ve beş yıllık süreler geçerli olmasına rağmen sosyal risk ilkesine dayalı maddi tazminat talepleri için 5233 sayılı Kanun’da altmış gün ve bir yıllık süreler geçerli olacaktır.

Öte yandan zarara sebep olan olay terör eylemi niteliğinde olsa bile gerçekleşen zarar ile idari faaliyet arasında bir bağlantı olması hâlinde idare hukuku kuralları çerçevesinde öncelikle hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Terör olayları sebebiyle zarara uğrayan kişilerin açtığı davalarda idarenin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk hâllerinin bulunup bulunmadığı yahut sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususlarının ancak yargılama sırasında yapılan araştırma ve değerlendirmelerle ortaya konulacağı açıktır.

Bu itibarla terör olayları nedeniyle zarara uğrayan kişilerin açacakları tam yargı davalarında ilk başta idarenin kusuru bulunup bulunmadığını yahut sosyal risk ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağını doğru tespit ederek başvuruda bulunmaları beklenemez. Kural, idarenin kusuru olduğu düşünülerek 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre açılmış ve olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığının ancak yargılama sırasındaki araştırma ve değerlendirmelerle açığa kavuşturulduğu durumlarda davanın 5233 sayılı Kanun’un 6. maddesindeki süre koşulu ileri sürülerek reddedilmesine dolayısıyla hak kaybına neden olacak niteliktedir. Kuralda 2577 sayılı Kanun hükümlerine göre açılmış davalar yönünden hak kayıplarını önleyecek asgari güvenceler içeren hükümler de bulunmamaktadır. Dolayısıyla terör olayları nedeniyle zarara uğrayan ilgililerin, 5233 sayılı Kanun’da düzenlenen altmış gün ve bir yıllık sürelere göre mi yoksa 2577 sayılı Kanun’da düzenlenen bir ve beş yıllık sürelere göre mi talepte bulunmaları gerektiği konusunda kuralın öngörülebilir olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

Hâkim ve Savcı Yardımcılarının Sözlü Sınava Tabi Tutulmasını, Eğitim ve Sınavlarının Yönetmelikle Düzenlenmesini Öngören Kuralların İptal Talebine İlişkin Karar

Anayasa Mahkemesi 10/7/2025 tarihinde E.2022/107 numaralı dosyada, 7413 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun başlığı ile birlikte değiştirilen 10. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve sözlü…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine; on sekizinci fıkrasında yer alan “…Türkiye Adalet Akademisince çıkarılacak…” ibaresinden sonra gelen “…yönetmelikle;…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

A. Dokuzuncu Fıkranın İkinci Cümlesinde Yer Alan “…ve sözlü…” İbaresinin İncelenmesi

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralda, son eğitim dönemini tamamlayan hâkim ve savcı yardımcılarının sözlü sınava tabi tutulacakları hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda öngörülen sözlü sınavın içeriğine ilişkin olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda temel ilke ve esasların belirlenmediği, bu durumun kanuni düzenleme ilkesinin yanı sıra hukuki belirlilik, yasama yetkisinin devredilemezliği ve kanuni idare ilkelerini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kural son eğitim dönemini tamamlayan hâkim ve savcı yardımcılarının tabi tutulacakları sınavın türünü belirlemektedir. Başka bir ifadeyle kuralın hâkim ve savcı yardımcılarına uygulanacak sözlü sınavın içeriği ve uygulanmasına yönelik usul ve esaslarla bir ilgisi bulunmamaktadır. Nitekim Kanun’un 10. maddesinin on sekizinci fıkrasında sözlü sınava ilişkin hususların Türkiye Adalet Akademisi (Akademi) tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, kamu hizmetine girmede veya kamu görevinde yükselmede ya da belli bir göreve atanmada sözlü sınav şartı öngörülmesinin kanun koyucunun takdirinde olduğunu kabul etmektedir (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017; E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi hâkim ve savcı adaylığı süresinin sonunda yazılı ve sözlü sınav yapılmasının da kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kaldığını belirterek buna ilişkin düzenlemenin Anayasa’nın 128. maddesi kapsamında kanunla düzenleme ilkesine aykırı olmadığı sonucuna ulaşmıştır (AYM, E.2016/144, K.2020/75, 10/12/2020).

Anayasa Mahkemesinin anılan kararlarında belirtilen gerekçeler hâkim ve savcı yardımcılarına uygulanacak sınavlar bakımından da geçerlidir. Buna göre son eğitim dönemini tamamlayan hâkim ve savcı yardımcılarının sözlü sınava tabi tutulması kanun koyucunun takdirindedir. Bu bağlamda son eğitim dönemini tamamlayan hâkim ve savcı yardımcılarının sözlü sınava tabi tutulacaklarının öngörülmesi tek başına mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarıyla çelişmemektedir.

Bu itibarla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalan kural, hâkim ve savcıların niteliklerinin mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik teminatı çerçevesinde kanunla düzenlenmesini öngören anayasal hükmü ihlal etmemektedir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.

B. On Sekizinci Fıkrada Yer Alan “Türkiye Adalet Akademisince çıkarılacak…” İbaresinden Sonra Gelen “…yönetmelikle…” İbaresinin İncelenmesi

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralda, hâkim ve savcı yardımcılığı döneminde gerçekleştirilecek eğitimlerin uygulama esasları ile anılan dönemde yapılacak yazılı ve sözlü sınavlara ilişkin hususların Akademi tarafından yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

Başvuru Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın kanuni düzenleme, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleriyle bağdaşmadığı, temel ilkeler belirlenmeksizin kurallarla idareye yazılı ve sözlü sınav kurullarına üye seçim usulünü belirleme yetkisi tanınmasının yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesini ve kamu hizmetine girme hakkını ihlal ettiği, kuralla çalışma hakkına kanunilik şartına aykırı bir sınırlamanın getirildiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kuralla Akademi tarafından yönetmelikle düzenlenmesi öngörülen konulara ilişkin çerçevenin kanunla çizilmesi yasama yetkisinin devredilemezliği ve kanuni düzenleme ilkelerinin bir gereğidir.

2802 sayılı Kanun’un 10. maddesinde hâkim ve savcı yardımcılarının atanmalarının ardından temel eğitime, görev döneminde iki kez ara eğitime ve görev dönemi sonunda son eğitime alınacakları hükme bağlanmıştır. Buna göre hâkim ve savcı yardımcılığı eğitiminin temel ve son eğitim dönemlerinden oluştuğu ve bu eğitimlerin Akademide verileceği anlaşılmaktadır.

7540 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nun 11. maddesinde eğitim ve öğretim programlarının yıllık plan dâhilinde düzenleneceği, yüksek mahkemeler ve hukuk fakülteleri ile ilgili kurumların görüşünün alınabileceği ve gerektiğinde ek programlar yapılabileceği belirtilmiştir.

Bununla birlikte söz konusu Kanunlarda eğitim dönemlerinde hangi konularda eğitim verileceğine, yazılı sınavların içeriği ile uygulanmasına ve sözlü sınavın hangi konuları kapsayacağına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca sözlü sınavın usul ve esasları, değerlendirme ölçütleri ile soruların ve cevapların kayıt altına alınmasına yönelik bir düzenleme de yoktur.

Dolayısıyla hâkim ve savcı yardımcılığı döneminde eğitimler ile yazılı ve sözlü sınavların usul ve esaslarına ilişkin temel ilkeler Kanun’la belirlenmeksizin kuralla Akademiye tanınan düzenleme yetkisi mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esasları bağlamında kanuni düzenleme ve yasama yetkisinin devredilemezliği ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

{ "vars": { "account": "G-DWD9KP42D3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } < type="adsense" data-ad-client="ca-pub-7735276658433681">