Türkiye’de siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve toplumsal yaşamın her alanında karşımıza çıkmaya başlamıştır.
Bugüne kadar eğitim alanında Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalandığı bilinmektedir. Geçtiğimiz yıllar içinde okullarda hayata geçirilen ortak projeler üzerinden eğitimi dincileştirme süreci hızlanırken, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar adım adım hayata geçirilmektedir.
Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerektiği açıktır. Ancak siyasi iktidar, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda tekçi anlayışı eğitime empoze ederek okullarda öğrencilere dini ve manevi değerleri aktarmayı kendisine görev edinmiştir. ÇEDES Projesi iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirme hedefinin en son ve en tehlikeli örneğidir.
Projenin ülke çapında uygulaması için Milli Eğitim Müdürlükleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı il müftülükleri aracılığıyla okullara ‘manevi danışman’ sıfatıyla pedagojik eğitimi bulunmayan vaiz, imam hatip, Kur’an kursu öğreticileri çeşitli illerde görevlendirilmektedir. Bu durumun son örneği ise Ordu’da yaşanmıştır. Ordu İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İl Müftülüğü arasında imzalanan protokole dayanarak okullara ÇEDES projesi kapsamında 336 din görevlisi “manevi danışman” sıfatıyla görevlendirilmiştir. Benzer görevlendirmelerin diğer illerde de yaygın olarak yapıldığı bilinmektedir.
Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları uzun süredir tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiştir. Bu konuda karma eğitim ilkesinin ihlal edilmesi, mesai saatlerinin ve okul ders planlarının Cuma namazı saatlerine göre düzenlenmek istenmesi vb. gibi girişimler üzerinden eğitim sisteminin dini kurallara göre biçimlendirilmesi yönündeki örnekler artmaktadır.
Laiklik ilkesi ve laik eğitim, toplumdaki farklı inanç, farklı mezhep, farklı kimlik, farklı cinsiyet ve cinsel kimlikler hem inananlar hem de inanmayanların bir arada barış içinde yaşayabilmeleri için son derece önemlidir. Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı ‘manevi değerleri’ benimsemiş insanlardan oluşmaz. Laiklik anlayışı gereği değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda “eşit yurttaş” olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, işyerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi bu yönüyle hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırıdır. Bu nedenle, ÇEDES benzeri uygulamalara derhal son verilmeli, okullarda dini kurumlarla yapılan ve laikliğe aykırı içerikte olan tüm protokoller iptal edilmelidir. Çocukların geleceği, tarikat ve cemaatlerin uzantılarının değil, aklın ve bilimin ışığında, özgür düşüncenin rehberliğinde şekillenmelidir.
Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik her türlü uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Çocukların siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirilen ÇEDES ve benzeri projelerin parçası haline getirilmesini istemiyoruz.
Okulların dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için bütün eğitim ve bilim emekçilerini, öğrenci ve velileri birlikte mücadeleye davet ediyoruz.
Eğitim-Sen