EĞİTİM/ÖĞRETİM

Milliyetçi Hamaset ve Irkçı Hezeyanlarla Eğitimde Eşitlik ve Barış Sağlanamaz!

Van’ın Başkale ilçesinde bir okulda gerçekleştirilen Türkçe dersi etkinliği üzerinden yürütülen tartışmalar, bir kez daha eğitimin nasıl ırkçı-faşist söylemler eşliğinde siyasal-ideolojik bir zemine çekilmek istendiğini gözler önüne sermiştir. Resmî müfredat içinde yer alan bir etkinliğin, “millî değerleri yüceltme” ve “Türk kimliğini pekiştirme” söylemiyle savunulması; buna eleştirel yaklaşanların ise “ayrıştırıcı”, “bölücü” ya da “hukuka aykırı” ilan edilmesi, eğitimde bilimin, çocuğun üstün yararının ve evrensel değerlerin değil; siyasal iktidarın ideolojik yönelimlerinin belirleyici olduğunu göstermektedir.

Biliyoruz ki eğitim, milliyetçi ya da ideolojik bir alan değil, bilimsel ve pedagojik ilkelerle yürütülmesi gereken bir kamusal haktır. Bir derste, çocuklara “Türküz, Türkçe konuşuruz” dizelerini tekrar ettirmek; anadil çeşitliliğini, farklı kimlikleri, kültürel zenginlikleri ve anadili çeşitliliğini yok sayan pedagojik bir yanlıştır. Üstelik bu ifadelerin bir eğitim kurumu çatısı altında yapılıyor olması ayrı bir talihsizliktir.

Ana dilinde eğitim talebini “bölücülük” olarak yaftalamak, eğitim biliminin en temel ilkelerine, evrensel insan haklarına ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Evrensel pedagojik araştırmalar, öğrencilerin kendi ana dillerinde öğrenmeye başlamalarının bilişsel gelişimlerini ve akademik başarılarını artırdığını defalarca ortaya koymuştur. Bu talep, etnik ya da siyasal bir mesele değil; eğitim hakkının, pedagoji biliminin ilkelerinin ve çocuğun üstün yararının gözetilmesinin, insani gelişimin ve toplumsal barışın temel koşuludur.

Van ilinde yaşanan olayda asıl sorun, çocuklara bir dili öğretme çabası değil, bu öğretimin “tek kimlik, tek dil ve tek aidiyet” anlayışı üzerinden meşrulaştırılmasıdır. Bu yaklaşım, bilimsel eğitimi siyasal ideolojiye teslim eden ırkçı zihniyetin sonucudur.

Bu tutum, farklı kimliklerin eşit yurttaşlık hakkını reddeden, ırkçı ve asimilasyoncu bir zihniyetin günümüzdeki yansımasıdır. Van’daki olayda asıl mesele, bir dili öğretme çabası değil; bu öğretimin tek kimlik, tek dil, tek ulus anlayışı üzerinden meşrulaştırılmasıdır.

Eğitim, çocukları “resmî kimliğe” göre şekillendirme alanı değil; düşünme, öğrenme ve kendini ifade etme özgürlüğünün yaşam bulduğu bir süreçtir. Bu süreci siyasal iktidarın ideolojik hedeflerine göre yönlendirmek, yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda demokratik ilkelere de aykırıdır.

Bilimsel eğitimin yerine itaat kültürünü, eleştirel düşüncenin yerine milliyetçi hamaseti, çok dilliliğin yerine tekçi bir kimlik dayatmasını koyan zihniyet ile ne eğitimde eşitliği ne de toplumsal barışı sağlayabiliriz.

Eğitim Sen olarak ırkçı, gerici ve tekçi bir anlayışla hazırlanan müfredatları başından beri eleştirdiğimizi hatırlatıyor, eğitim bilimini temel alarak bir kez daha altını çiziyoruz. Eğitim, çocuklara “hangi kimliğe ait olmaları gerektiğini” öğretme alanı değil; insan olmanın, düşünmenin ve farklılıklarla bir arada yaşamanın bilgisini kazandırma sürecidir. Gerçek barış, ancak farklılıkların tanındığı, ana dillerin özgürce yaşatıldığı, bilimsel düşüncenin egemen olduğu bir eğitim sisteminde mümkündür.

Milliyetçi hamasetler ve ırkçı hezeyanlar karşısında eğitim bilimi, çocuğun üstün yararı ve evrensel ilkelerin gereği olarak; ırkçılığa, tekçiliğe, asimilasyona karşı kamusal, demokratik, bilimsel, laik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitimi savunmaya devam edeceğiz.

Eğitim-Sen

{ "vars": { "account": "G-DWD9KP42D3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } < type="adsense" data-ad-client="ca-pub-7735276658433681">