Şiddet Her Türüyle İnsan Onuruna Tehdittir Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü… Şiddet; kimi zaman eve, kimi zaman sokağa, kimi zaman da ekranlarımıza sızan köklü ve çok katmanlı bir toplumsal sorun olarak önümüzde duruyor. Artık karşımızdaki mesele sadece fiziksel ya da psikolojik şiddet değil; dijital şiddetin görünmez ama derin izler bırakan etkileri de hayatımızı kuşatmış durumda. Siber zorbalık, dijital taciz, mahremiyet ihlali, deepfake, dijital şantaj, nefret söylemleri ve çevrim içi mobbing… Bunların tamamı kadınları da çocukları da gençleri de aileyi de tehdit eden yeni bir şiddet formuna dönüşüyor. Şiddeti yalnızca bir kimliğe, bir kesime, bir başlığa indirerek çözmemiz mümkün değildir. Faili çoğaltan, mağduru yalnızlaştıran, aileyi kriminalize eden bakış açıları bu mücadeleye katkı sunmaz. Bizim ihtiyacımız olan; insan onurunu esas alan, aileyi güçlendiren, toplumsal değerlerle uyumlu bir ortak bilinçtir. Bu nedenle mücadele yalnızca hukuki değil; eğitimden medyaya, aile politikalarından dijital güvenliğe kadar ortak bir irade gerektiriyor. Gençleri korumak, aileyi güçlendirmek, dijital mecraları güvenli hâle getirmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bizler, Memur-Sen olarak insan onurunun, ailenin ve toplumsal değerlerin yanında; şiddetin ise her türünün karşısında durmaya devam edeceğiz. Kadını korumak aileyi, aileyi korumak toplumu korumaktır. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerini küçük nüansları bile fark etmeye davet ediyoruz. Fark etmek, “dur” demektir. #İşaretiFarket
Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Toplumların en yıkıcı sorunlarından biri olan şiddet; kökleri çok derinlerde olan, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal pek çok etkenle beslenen çok katmanlı bir meseledir. Şiddet olgusu kimi zaman rakamlarla sıradanlaştırılıyor, kimi zaman sloganlarla etkisizleştiriliyor, kimi zaman da failini tek bir kimliğe indirgerken aileyi dahi kriminalize eden bir söylemin içerisine sıkıştırılıyor.
Bugün bu soruna yeni bir boyut daha eklenmiş durumda: Dijital şiddet.
Yoksulluğun, savaşın, terörün, göçün ve bağımlılıkların beslediği geleneksel şiddet biçimleri devam ederken; teknoloji ve dijital mecralar, şiddetin daha görünmez, daha hızlı yayılan ve daha yıkıcı bir hâle büründüğü yeni bir alan oluşturuyor.
Sosyal medya üzerinden yayılan nefret söylemleri, çevrim içi taciz, kişisel verilerin kötüye kullanılması, deepfake görüntüler, dijital şantaj, siber zorbalık, izinsiz takip ve çevrim içi mobbing; özellikle kadınları ve çocukları etkisi altına alan yeni şiddet türleri olarak artık hayatımızda.
Bugün kız çocukları için dijital dünya, fırsatlar kadar tehditleri de içinde barındıran karmaşık bir mecraya dönüşmüş durumda.
Şifrelerin zorla paylaşılması, hesapların kontrol edilmesi, dijital bankacılık üzerinden baskı kurulması, çevrim içi alışverişte manipülasyon ve iş hayatında dijital mobbing; teknolojinin ekonomik ve psikolojik şiddetin aracı hâline geldiğini gösteriyor.
Bu tablo sadece ülkemizle sınırlı değildir.
Filistin’de, Sudan’da, Doğu Türkistan’da fiziksel şiddetin en ağır yaşandığı coğrafyalarda bile dijital şiddet; kimlik hırsızlığı, çevrim içi tehditler, manipülasyon kampanyaları ve kadınların propaganda malzemesi yapılması gibi yöntemlerle ikinci bir saldırı dalgası olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu örnekler, dijital şiddetin artık toplumsal güvenliğin en kritik başlıklarından biri hâline geldiğini açıkça gösteriyor.
Biz Memur-Sen olarak şiddet sadece bireysel bir davranış bozukluğu değil, toplumsal yapıyı, aileyi, kadınları ve çocukları doğrudan etkileyen köklü bir sorun olarak görüyoruz.
Bu nedenle çözümün yalnızca cezaların artırılmasında değil, zihniyet dönüşümünde, aileyi güçlendiren sosyal politikaların uygulanmasında, eğitici–önleyici çalışmalarda ve dijital dünyanın risklerine karşı kapsamlı tedbirler geliştirilmesinde olduğuna inanıyoruz.
Medyanın, özellikle dijital medyanın; şiddeti sıradanlaştıran, normalize eden, magazinleştiren yayın anlayışından vazgeçmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz.
Gençlerin, şiddeti bir güç gösterisi ya da popülerlik aracı olarak görmemesi için toplumun tüm bileşenlerine sorumluluk düşmektedir.
Bu kapsamda dijital çağın risklerine karşı şu adımların atılmasını zorunlu görüyoruz:
• Dijital okuryazarlık her yaşta yaygınlaştırılmalı, ailelere yönelik pratik dijital güvenlik rehberleri hazırlanmalıdır.
• Dijital şantaj, ifşa ve çevrim içi taciz vakaları için hızlı müdahale birimleri kurulmalıdır.
• Nefret söylemi, müstehcen içerik, siber güvenlik tehdidi taşıyan platformlar etkin biçimde denetlenmelidir.
• Çocukların sosyal medya kullanımı yaşa uygun şekilde sınırlandırılmalı; şiddet içerikli dijital içeriklere karşı ciddi hukuki tedbirler alınmalıdır.
• Genel ahlak ve toplumsal değerlerle bağdaşmayan gündüz kuşağı yayınları yasaklanmalıdır.
• Kadınların dijital finansal güvenliğini tehdit eden uygulamalara karşı yasal ve kurumsal koruma artırılmalıdır.
• Çalışma hayatında çevrim içi mobbing ve dijital tacizle mücadele için net prosedürler oluşturulmalıdır.
• Aileyi güçlendiren, çocukları dijital risklerden koruyan aile dostu dijital içerikler kamu eliyle desteklenmelidir.
25 Kasım vesilesiyle bir kez daha altını çiziyoruz: şiddetin hiçbir türü meşru değildir.
Fiziksel, psikolojik, ekonomik ya da dijital—hiçbiri.
Adil bir toplum, güvenli bir aile ve insan onurunu koruyan bir gelecek için hep birlikte sorumluluk taşımaktayız.
Memur-Sen olarak hem fiziksel hem dijital dünyada şiddetin karşısında, insan onurunun ve aileyi güçlendiren değerlerin yanında durmaya devam edeceğiz.
Tüm kurumları, sivil toplum örgütlerini ve toplumu; ortak bir bilinç, ortak bir dil ve ortak bir mücadele hattı oluşturmaya davet ediyoruz.
Çünkü kadını korumak aileyi, aileyi korumak toplumu korumaktır.
Ve bu mücadele hepimizin ortak sorumluluğudur.