MEMUR

2026 Yılı Eğitim Bütçesi Sermayeye Kaynak Aktarma Bütçesidir!

Eğitim-Sen "2026 Yılı Eğitim Bütçesi: Eğitim Emekçilerinden ve Eğitim Hakkından Tasarruf Sermayeye Kaynak Aktarma Bütçesidir!" açıklamasında bulundu

2026 yılı için eğitime ayrılan toplam bütçe 2 trilyon 896 milyar TL olarak açıklandı ve bu rakam bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 34’lük bir artışa işaret ediyor. Ancak ağır ekonomik kriz koşullarında bu artış, eğitim sisteminin en temel ve zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmiyor. Bu bütçe, okulların en basit ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak olduğu gibi, eğitim emekçilerinin insanca yaşam talebine de hiçbir yanıt vermiyor. Yıllardır yoksulluk sınırının çok altında ücretlerle yaşamaya zorlanan eğitim emekçileri, kira, ulaşım ve temel tüketim giderleri karşısında her ay daha da yoksullaşıyor.

MEB ve Yükseköğretim Bütçe Payları ve Milli Gelire Oranları

İktidar, her bütçe döneminde eğitime “en yüksek payı” ayırdığını iddia etmeyi alışkanlık haline getirmiş olsa da, gerçekler bu söylemin tam tersini göstermektedir. Eğitime ayrılan bütçenin millî gelire oranı OECD ortalaması olan yüzde 5’in yarısına bile ulaşmazken, son 23 yılda MEB bütçesinin merkezi bütçeye ve milli gelire oranında kayda değer bir artış yaşanmamıştır.

MEB bütçesinin merkezi bütçedeki payının büyük görünmesinin nedeni iktidarın eğitime önem vermesi değildir; MEB bütçesinin %83’ü zorunlu harcamalara ayrılmıştır. Buna karşın 2026 MEB bütçesinde mal ve hizmet alımının payı yüzde 7; sermaye giderleri yüzde 8,26; dini vakıf ve derneklerin de aralarında bulunduğu kâr amacı gütmeyen kuruluşlara aktarılan cari transferlerin payı ise yüzde 1,98’dir.Bu tablo açıkça göstermektedir ki eğitime yönelik gerçek yatırım, yani çocukların, okulların ve eğitim emekçilerinin geleceği adına ayrılması gereken kaynaklar yok denecek kadar sınırlıdır.

Yüksek enflasyon nedeniyle bütçedeki artış gerçekte bir iyileşme sağlamamakta; doğrudan eğitim hizmetlerine ayrılması gereken kaynaklar okulların temel gereksinimlerini bile karşılamaya yetmemektedir. Türkiye’de okullar bugün kırtasiye, temizlik, bakım ve onarım gibi en temel giderlerini kayıt sırasında talep edilen bağışlarla ve velilerden düzenli olarak toplanan aidatlarla karşılamaya zorlanmaktadır. Bu tablo, kamusal eğitimin fiilen tasfiye edildiğini ve velilerin cüzdanına dayalı bir eğitim modelinin kurumsallaştığını göstermektedir. Bunun sonucunda geçim sıkıntısı yaşayan aileler çocuklarının eğitim masrafları nedeniyle daha da zorlanırken eğitim bir hak olmaktan çıkarken, sınıfsal eşitsizlikler daha da derinleşmiştir.

2026 yılı Eğitim bütçesi, iktidarın yıllardır tekrarladığı “rekor artış” söyleminin bir propaganda aracından ibaret olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Eğitime ayrılan pay, merkezi yönetim bütçesi içinde yıllar içinde gerilemeye devam etmiş; artış gibi sunulan rakamlar enflasyonun ve yoksullaşmanın üzerini örten bir perdeye dönüşmüştür. Bu bütçede eğitim sistemindeki eşitsizlikleri azaltacak, yoksul çocukların temel ihtiyaçlarını karşılayacak, deprem bölgesindeki tahribatı giderecek, eğitim emekçilerinin hızla eriyen ücretlerini telafi edecek tek bir düzenleme bile bulunmamaktadır.

Bugün Türkiye’de bütçenin dili nettir: Tasarruf öğrencilerden ve eğitim emekçilerinden yapılmaktadır. Yeni okul ve derslik yapımı yok denecek kadar sınırlıdır; bilimsel-teknolojik altyapıya yönelik kaynaklar yetersizdir; tüm öğrencilere bir öğün sağlıklı ücretsiz yemek ve temiz su sağlanması hayata geçirilmemiştir. Deprem bölgesinde eğitim hâlâ olağanüstü koşullarda sürerken, özel ve güçlü bir eğitim bütçesi oluşturulmamış; eğitim emekçilerinin ve öğrencilerin yaşadığı sorunları çözmeye yönelik hiçbir iyileştirme gündeme dahi alınmamıştır.

Öte yandan Diyanet’e, vakıf ve tarikatlara aktarılan doğrudan ve dolaylı kaynaklar büyümeye devam etmektedir. Dini vakıf, dernek, tarikat ve cemaatlerin kurumlarıyla yapılan protokollerle okullara müdahale eden ideolojik yönelim, bütçede de kendisini göstermekte; laik ve bilimsel eğitim ilkesi daha da geri plana itilmektedir. Kamusal kaynaklar, çocukların eşit ve nitelikli eğitim hakkını güçlendirmek yerine, iktidarın ideolojik hedeflerine ve sermaye çevrelerinin çıkarlarına yönlendirilmektedir.

Bu veriler ışığında 2026 Eğitim Bütçesi; eğitim hakkını genişleten değil daraltan, kamusal eğitimi güçlendiren değil tasfiye eden, öğrencilerin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzak, eğitim emekçilerinin insanca yaşam ve güvenceli çalışma taleplerini yok sayan siyasal bir tercihler bütünüdür. Bu bütçe, kamusal, bilimsel, laik, anadilinde ve cinsiyet eşitlikçi eğitim talebine yanıt vermediği gibi, eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp piyasanın insafına ve siyasal müdahalelere teslim eden bir anlayışın ürünüdür.

“Eğitim Sen 2026 Yılı Eğitim Bütçesi Değerlendirme Raporu”nun tamamı için tıklayınız.

Eğitim-Sen

{ "vars": { "account": "G-DWD9KP42D3" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } < type="adsense" data-ad-client="ca-pub-7735276658433681">