@TalipGeylan06

Uluslararası 5. Türk Dünyası Mühendislik ve Fen Bilimleri Kongresi “Kuantum Açılış Paneli” ile başladı. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Seyhan Fırat’ın (Gazi Üniversitesi) yaptığı Kuantum Açılış Oturumu’na Prof. Dr. Serdar Salman (Milli Savunma Üniversitesi Rektör Yardımcısı), Prof. Dr. Ali Bozbey (TOBB ETÜ) ve Dr. Öz Yılmaz panelist olarak katıldılar. Ayrıca uzaya giden ilk Türk astronot Alper Gezeravcı da oturuma online bağlanarak yapmış olduğu bilimsel çalışmaları hakkında bilgi aktarımında bulundu. Katılımlarıyla kongremize değer katan çağrılı konuşmacılarımıza çok teşekkür ediyorum.

Resim

Resim

Resim

Resim

Kongreye; Türk Eğitim-Sen ve UAESEB Genel Başkanı Talip Geylan, Türk Eğitim-Sen Genel Merkez yöneticileri, UAESEB’e üye kuruluşların temsilcileri ile Türk dünyası başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından gelen saygın davetli konuşmacılar ve bilim insanları katılıyor.

Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Türkmenistan başta olmak üzere; İran, Irak, Suriye, Filistin, Gürcistan, Arnavutluk, Sudan, Somali, Afganistan, Ekvator, Nijerya, Kamerun, Sırbistan, Rusya, Pakistan, Endonezya gibi ülkelerden yüz yüze ve çevrimiçi katılımla toplam 27 ülkeden bilim insanlarının bir araya geldiği kongrede, 510 bilim insanı 490 bildiri sunuyor.

Bilindiği gibi BM, 2025 yılını Uluslararası Kuantum Bilimi ve Teknolojisi Yılı (IYQ) olarak ilan etti. Kuantum Teknolojisinin 100. yılını kutlarken, bu çerçevede düzenlediğimiz kongremizde kuantum biliminin geçen yüzyıldaki teknolojik ilerlemeye katkılarını ele almayı ve 21. yüzyılda sürdürülebilir kalkınmaya dikkat çekmeyi amaçlıyoruz. Kongremizi teorik kimya ve kuantum mekaniği alanlarında yaptığı çığır açıcı çalışmalara imza atmış, bilim dünyasında önemli bir yere sahip olan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na ithaf etmekten de onur duyuyoruz.

Kuantum Açılış Oturumu

Kongremizin ilk oturumuna ve ana salonumuza “Kuantum” adı verildi. Diğer oturumlarımız ise Türklüğün bugünlere gelmesine emek veren; milletimizin ve insanlığın ilim yolculuğunda iz bırakmış kıymetli Türk bilim insanları ile Türk büyüklerine ithafen “Gazi Mustafa Kemal Atatürk”,“Oktay Sinanoğlu”, “Aziz Sancar”,“Feza Gürsey”, “Ali Kuşçu”, “Uluğ Bey”, “Matrakçı Nasuh Bey”ve“Prof. Dr. Cahit Arf” olarak adlandırıldı.

Bunun yanında, her bir salonda bildiriler; Kazım Karabekir, Âşık Veysel, Ziya Gökalp, Esat Feyzi, Prof. Dr. Hanefi Bostan, Refik Saydam, Ali Rıza Bey, Talat Paşa, Hasan Tahsin, Mehmet Arif Bey, Gün Sazak, Hüseyin Nihat Atsız, Enver Paşa, Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr. Remziye Hisar, Haydar Aliyev, Arif Nihat Asya, Nuri Killigil, Prof. Dr. Fikri Santur gibi Türk tarihinin farklı dönemlerinde devlet yönetimi, düşünce hayatı, bilim, kültür ve milli mücadele alanlarında önemli katkılar sunmuş değerli şahsiyetler anısına sunuldu. Ayrıca şehit öğretmenlerimiz de unutulmayarak, salon anmalarında yerini aldı.

Kongreyle aynı tarihe denk gelen 5 Aralık Dünya Toprak Günü’nde, çevre bilincine dikkat çekmeyi amaçlayan anlamlı bir adım da attık. Kongre salonlarına Türk Dünyası’nın coğrafi değerlerini ve kadim ırmaklarını hatırlatan isimler verdik. Ötüken, Altay, Han Tanrı, Orhun, Yenisey, Sırderya/Seyhun, Amuderya/Ceyhun, Fırat, Hoten ve Tuna gibi adları, çevre bilinci oluşturmayı amaçlayan semboller olarak tercih ettik.

Ayrıca, uzaya çıkan ilk Türk astronot Alper Gezeravcı ile canlı telefon bağlantısı yapıldı. Gezeravcı katılımcılarla deneyimlerini paylaştı.

Bu kongreyle hem Oktay Sinanoğlu’nu anıyor hem de O’nun mirasını yaşatıyoruz.

Kongremiz, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ardından UAESEB ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan ile Kongre Başkanı Prof. Dr. Seyhan Fırat kongrenin açılış konuşmalarını gerçekleştirdi.

Genel Başkanımız Talip Geylan kongrenin açılış konuşmasına, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nu şükranla anarak başladı. Geylan, şunları kaydetti: “ ‘Türkiye Cumhuriyeti Profesörü’ Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Türk ve dünya bilimi açısından bir başarı hikâyesi olmanın ötesinde; bilimin evrenselliğini, millî kültürle ve dil şuuruyla birleştiren nadir şahsiyetlerden biridir. Onun adı; laboratuvarların teknik diliyle, sınıfların merakıyla, kütüphanelerin sessiz emeğiyle ve en çok da Türk milletin ‘kendi diliyle Türkçe düşünme’ hakkıyla yan yana anılmalıdır.Sinanoğlu, bilim dünyasında yalnızca yayınlarıyla, kimya, biyofizik, biyokimya, matematik alanlarındaki çalışmalarıyla ve uluslararası akademik çevrelerde kazandığı saygınlıkla değil; bilimi ‘insanın ve toplumun geleceği’ olarak konumlandıran yaklaşımıyla da öne çıkmıştır. O, bilimi bir vitrin süsü, bir unvan yarışı ya da yalnızca mesleki bir uğraş olarak görmemiş; bilimi, milletlerin refahını, bağımsızlığını ve haysiyetini belirleyen stratejik bir güç olarak değerlendirmiştir.

Sinanoğlu’nu bizler için ayrı ve kalıcı kılan hususlardan birisi de Türkçeye gösterdiği hassasiyet ve Türkçenin bilim dili olması yönündeki kararlı çağrılarıdır. O, dilin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını; düşüncenin evi olduğunu, kavramın dilde doğduğunu, bilginin dilde şekillendiğini ısrarla vurgulamıştır. Sinanoğlu’nun hedefi; taklit eden değil üreten, tüketen değil yön veren, yalnızca izleyen değil, öncülük eden bir bilim tahayyülüdür. Türkçenin bilim dili olması meselesi, onun nazarında romantik bir nostalji değil; doğrudan doğruya stratejik bir bağımsızlık, kültürel süreklilik ve fikrî egemenlik meselesidir. Sinanoğlu’nun Türkçe hassasiyeti aynı zamanda bir eğitim hassasiyetidir. O, gençlerin anadilinde güçlü bir bilim eğitimi almasının; matematikten fiziğe, kimyadan biyolojiye, mühendislikten tıpa, sosyal bilimlerden eğitime, kadar tüm alanlarda derin kavrayışın anahtarı olduğuna inanmıştır. Çünkü anadilinde kurulan bilim, yalnızca bilgiyi aktarmakla kalmaz; zihni eğitir, aklı keskinleştirir, merakı disipline eder, eleştirel düşünmeyi olgunlaştırır. İşte bu yüzden, Türk Dilinin yaşatılması ve Türkçenin bilim dili olarak yaygınlaşması için yaptığı çağrılar; aslında Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın bilimde, teknolojide, üretimde ve inovasyonda kalıcı bir atılım yapması için yaptığı çağrılardır.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk milletinin bu çağdaki öncüsü büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir…!’ sözünün bizler için yalnızca bir vecize değil; bilimle yükselmeyi, akılla ilerlemeyi ve geleceği planlı biçimde inşa etmeyi emreden bir ilke hükmünde olduğunu söyleyen Geylan, “Bu ilke doğrultusunda, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun hatırası etrafında toplandığımız bu kongrede; oturumlara isimlerini verdiğimiz anısına oturumlar planladığımız hem mukaddes ve müstesna değerlerimizi yâd ediyor hem de gelecek nesillere ufuk açacak doğru adımların izini bırakmayı hedefliyoruz. Atatürk’ün bize emanet ettiği manevi miras; bilim ve akıl çerçevesinde gelişme, üretme ve kalkınma yolunda kararlılıkla yürümektir.”

Çocuğa yalnız ders başarısı değil, edep ve vicdan da öğretilmelidir. Çünkü insanı insan yapan; notu değil, karakteridir.

Genel Başkanımız kongrede eğitimin güncel sorunlarına da değindi. Son olarak Ankara’da bir lisede öğrencilerin bir öğretmenimize yönelik saygısız davranışlarına sert tepki gösteren Geylan, öğretmenin itibarını korumanın, yalnız öğretmenin hakkını korumak değil; çocuklarımızın geleceğini, toplumun huzurunu ve ülkemizin kültürel sürekliliğini korumak olduğunu da belirtti.

Geylan bu saygısızlığı derin bir üzüntüyle karşıladıklarını bildirerek şunları söyledi: “Bu olay, öğretmenimizin naif, ölçülü ve incelikli tavrına rağmen; bazı öğrencilerin nezaket sınırlarını çok aşan, terbiyesizliğe ve hadsizliğe varan tutumlar sergileyebildiğini acı biçimde göstermiştir. Eğitim ortamı, öfkenin ve kabalığın sergilendiği bir alan değil; edebin, saygının, merhametin ve öğrenmenin yeşerdiği bir mekân olmalıdır. Öğretmene yönelen bu tür davranışları kınıyor; öğretmenimizin yanında olduğumuzu açıkça ifade ediyoruz. Öğretmen, eğitim çalışanı ve akademisyen; bu ülkenin ahlakta, nezakette ve merhamette son durağıdır. Çünkü çocuk ve genç, yalnız bilgiyi öğretmenden almaz; insan olmanın, birlikte yaşamanın, hakkaniyetin ve sorumluluğun örneğini de sınıfta görür. Eğer öğretmen; öğrencinin, sosyal medyanın ya da popüler kültürün elinde oyuncak hâline getirilirse, bu yalnızca bugünün sınıf düzeni sorunu değildir: Bu ülkenin 20–25 yıl sonraki toplumsal iklimi de zedelenir.

Nezaketin yerini kabalık, sevginin yerini alay, anlayışın yerini tahakküm alır. En kötüsü, yarın kendi evlerimizde, kendi çocuklarımızdan bile beklediğimiz saygılı davranışı göremeyecek hale geliriz. Çünkü saygı, evde başlar; okulda pekişir; toplumda karşılığını bulur.

Bizi ayrıca üzen bir diğer husus da şudur: Sınıfta bulunan hiçbir öğrencinin bu yanlış tutuma karşı güçlü bir tepki göstermemesi… Sessizlik, çoğu zaman onay gibi algılanır; kötülük de tam burada büyür. ‘Ben karışmayayım’ çizgisi, zamanla ‘Her şey normal’ çizgisine dönüşür. Oysa gerçek eğitim; yanlış karşısında susmamayı, hakkın yanında durmayı, ölçülü ama net bir tavır almayı öğretmektir. Bu noktada aileleri de büyük bir sorumlulukla hatırlatıyoruz: Çocuğa yalnız ders başarısı değil, edep ve vicdan da öğretilmelidir. Çünkü insanı insan yapan; notu değil, karakteridir.

Öğretmenin, akademisyenin, eğitim çalışanının itibarı, YÖK’ün ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın namusudur.

Bu tablo, öğrenci merkezli eğitim kavramının yanlış anlaşılmasının da acı bir sonucudur. Öğrenci merkezlilik; öğretmeni etkisizleştirmek, öğretmeni yalnızca ‘hizmet veren gibi görmek, sınıfın otoritesini dağıtmak değildir. Öğrenci merkezlilik; öğrenciyi öğrenmenin aktif öznesi yapmak kadar, ona sınır bilincini, sorumluluğu, saygıyı ve özdenetimi kazandırmaktır. Öğretmenin itibarını örseleyen, sınıfta öğretmeni yalnız bırakan, okulda disiplin ve değer eğitimini zayıflatan her yaklaşım; sonunda öğretmeni de öğrenciyi de mağdur eder. Bugün öğretmeni yıpratan her söz, yarın öğrenciyi de savunmasız bırakacak bir toplumsal iklim doğurur. Bu yüzden açıkça söylüyoruz: Öğretmenin, akademisyenin, eğitim çalışanının itibarı, YÖK’ün ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın namusudur. Çünkü biz, devletin sınıftaki yüzüyüz; kamu vicdanının temsilcisiyiz.

Öğretmenin itibarını korumak, yalnız öğretmenin hakkını korumak değil; çocuklarımızın geleceğini, toplumun huzurunu ve ülkenin kültürel sürekliliğini korumaktır. Aynı şekilde akademisyenin, hocanın, bilim insanının itibarı da Türk bilim dünyası açısından hayati değerdedir. Üniversite, bilimin haysiyetiyle ayakta durur. Hocanın saygınlığı yıpranırsa, bilim üretimi zayıflar; ülkenin stratejik aklı küçülür; yetişmiş insan kaynağına olan güven erir.”

Başarılı öğrenciler arasında öğretmenliğe ve akademisyenliğe hevesin azaldı.

Başarılı öğrenciler arasında öğretmenliğe ve akademisyenliğe hevesin azaldığını da söyleyen Geylan, bunun önüne geçmek için disiplin mekanizmalarının etkinleştirilmesini, öğretmen ve akademisyenlerin özlük hakları, ücretleri, çalışma koşulları ve güvenliğinin iyileştirilmesini, mesleğin itibarının toplumsal kampanyalarla, hukuki düzenlemelerle ve kurumsal kararlılıkla yüceltilmesini istedi.

Geylan şöyle konuştu: “Bugün hepimizi düşündürmesi gereken bir gerçek daha var: Başarılı öğrenciler arasında öğretmenliğe ve akademisyenliğe hevesin azalması… Bunun en temel sebeplerinden biri; özlük hakları, ücret, çalışma koşulları kadar, mesleğin toplumsal prestijinin zayıflatılmasıdır. Gençler, emeklerinin karşılığını göremeyeceklerine ve saygınlıklarının korunmayacağına inanırlarsa, bu mesleklere yönelmekten uzaklaşırlar. Bu da ülkenin eğitim ve bilim geleceği adına ciddi bir alarmdır.

Disiplin mekanizmaları etkinleştirilmelidir.

Buradan acilen alınması gereken tedbirleri net biçimde ifade ediyoruz: Okullarda öğretmen otoritesini güçlendiren, şiddet ve hakarete karşı sıfır tolerans ilkesini hayata geçiren disiplin mekanizmaları etkinleştirilmeli; değerler eğitimi göstermelik değil, davranışa dönüşen bir çizgiye taşınmalıdır.

Öğretmeni sınıfta yalnız bırakan hiçbir yaklaşım kabul edilmemeli; aile-okul iş birliği gerçek anlamda işletilmelidir. Öğretmenin ve akademisyenin özlük hakları, ücretleri, çalışma koşulları ve güvenliği iyileştirilmeli; mesleğin itibarı toplumsal kampanyalarla, hukuki düzenlemelerle ve kurumsal kararlılıkla yüceltilmelidir.

Çünkü öğretmen ve akademisyen; bu ülkenin geleceğe açılan kapısıdır. Kapıyı korumazsak, içerideki umutları da koruyamayız. Bu yüzden diyoruz ki: Öğretmeni korumak, Türkiye’yi korumaktır. Akademiyi yüceltmek, Türk milletinin yarınını yüceltmektir. Bu mesele ertelenemez; acildir, vicdanidir ve milli bir sorumluluktur.”

Üniversitelere demokrasi, akademik bilinç ve akılcı yönetim kabiliyetinin hâkim olmalıdır.

Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı ve Uluslararası Genç Araştırmacılar Programı Başvuruları Devam Ediyor!
Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı ve Uluslararası Genç Araştırmacılar Programı Başvuruları Devam Ediyor!
İçeriği Görüntüle

Üniversitelerde yaşanan sorunlara da dikkat çeken Geylan, akademik kadrolar, görevlendirmeler, özlük hakları, gibi konuların akademisyenlerin, araştırmacıların ve sendikaların görüşlerinin alınarak çözülmesini talep etti. Geylan, “Adil ve tarafsız bir çerçeveye oturtulmadan; mevcutta olduğu gibi hâkim olan bir grup, sendika, cemiyet, vakıf, dernek tarafından organize edilmesini hem devlet hem de kul hakkı olarak yanlış bulduğumuzu yineliyoruz” dedi.

Geylan, üniversitelere demokrasi, akademik bilinç ve akılcı yönetim kabiliyetinin hâkim olması gerektiğini de kaydetti.

Norm Kadro Yönetmeliği’nde yapılan düzenleme ile ‘kısmi rahatlama’ sağlanmış olsa da sorunların devam ettiğini söyleyen Genel Başkan Geylan, “Türk Eğitim-Sen olarak norm kadro ile ilgili sorunlar tamamen ortadan kaldırılana kadar hukuki ve idari girişimlerimizi sürdüreceğimizi bir kez daha dile getiriyoruz” dedi.

Doçentlik yönetmeliğinde yapılan düzenlemelerle ilgili olarak yayınevi, editörlük, dergi, ders verme kriterinde yer alan ön lisans ve lisans meselesi ile ilgili taleplerin bir kısmını yargıya taşıdıklarını bir kısmı için de hazırlıklarının devam ettiğini kaydeden Geylan, “Bunun yanında araştırma bütçelerinin kısıtlı olması, bilimsel hazırlık ve çalışma sürecinde kaynak dil eğitimi desteğinin verilmemesi, plansız bir şekilde öğrenci alımlarının yapılması, öğretim elemanlarının ve üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarının yeterli düzeye çıkarılmaması, çalışma ofisi ve laboratuvarlarının kısıtlı imkânlara haiz olması, akademik teşvik sisteminde keyfiyete bırakılan alanların bırakılması gibi sorunlar Türk Eğitim Sen’in ajandasında yer almakta ve çözülene kadar da ısrarla takip edilecektir” diye konuştu.

Akademik zam elzemdir, akademik zam kaçınılmazdır.

Akademik zam meselesinin genel seçimler öncesinde belirli bir noktaya gelmiş olmasına rağmen çözülemediğine vurgu yapan Geylan, “Akademik zam elzemdir, akademik zam kaçınılmazdır. Bu konuda hazırladığımız dosyaları ve önerileri bütün muhataplarına ulaştırmak dâhil her türlü yolu deniyoruz. Çözüm üretilene kadar da ısrarla takip edeceğiz. Kamunun sadece belirli bir kesimine yapılacak zam uçurumu, sosyal adaleti zedeler başarıyı cezalandıran bir mekanizmaya dönüşür” dedi.

Üniversitelerimizde idari personelin de çok ciddi sorunları bulunduğunu ifade eden Geylan, “Bu sorunların başında Görevde Yükselme Sınavı’nın merkezi yazılı sınav olarak yapılmaması gelmektedir. Biz bunun merkezi olarak yapılmasını ve atamalarda dikkate alınmasını talep ediyoruz. Ancak bu sınavla birlikte yapılan mülakat uygulamasını da eleştiriyor kaldırılmasını talep ediyoruz. Akademik ve İdari personele aile, sağlık ve diğer zaruri nedenlerle tayin nakil konusunda da gelen talepleri dikkatle değerlendirip kapsamlı bir çalışma yapılması için ortak aklı işletmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Talebimiz, Görevde Yükselme Sınavı’nda mülakatın kaldırılmasıdır.

Türk Eğitim-Sen olarak YÖK’e mülakatın liyakati öldürdüğünü söyleyerek, sözlü sınavın kaldırılmasını talep ettiklerini hatırlatan Genel Başkan Talip Geylan, “MEB’in yaptığı gibi yazılı puanının mülakat puanı olarak verilmesini istedik. Bunu uygulayan üniversitelerimiz oldu. Bazı üniversiteler mülakatı kamera eşliğinde yaptı. Bazı üniversiteler mülakatlarda bütün çalışanlarına aynı puanı vererek bu mağduriyete bir nebze çözüm bulmaya çalıştı. Bazıları ise keyfiliği sürdürmeyi tercih etti. Talebimiz, Görevde Yükselme Sınavı’nda mülakatın kaldırılmasıdır” dedi.

Akademik ve idari personelin rızası olmadan yapılan 13-b görevlendirmeleri de gözden geçirilerek, hakkaniyet çerçevesinde değerlendirilmelidir.

İdari personelin nakil sorununa dikkat çeken Geylan, “Bu arkadaşlarımız mazeret durumundan dahi tayin isteyemiyorlar. YÖK’e konuyla ilgili resmi başvurumuzu yaptık, dilekçe kampanyası düzenledik. Bu konunun takipçisi olacağız” ifadelerini kullandı.

50-d’li personelin kadro problemi için çok ciddi bir kamuoyu oluşturarak, bir önceki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Prof. Dr. Vedat Bilgin’in de büyük desteği ile nihayete erdirdiklerini bildiren Geylan, “Zaman zaman bu konu ile ilgili bizlere bazı sıkıntılar ulaşmakta bazı üniversitelerimiz nitelikli ve yetişmiş arkadaşlarımızı kazanmak yerine onları mağdur etmektedir. Bunun takipçisi olarak her platformda bu konuyu dile getirmeye devam edeceğiz” dedi.

Araştırma bütçelerinin kısılmasının dünya sıralamasında üniversitelerimizin sıra kaybetmesine doğrudan ve dolaylı olarak sebep olduğuna vurgu yapan Geylan, “Bu konunun ivedilikle çözülmesini talep ediyor, netice alana kadar takipçisi olacağımızı beyan ediyoruz” diye konuştu.

Akademik ve idari personelin rızası olmadan yapılan 13-b görevlendirmelerinin de gözden geçirilerek, hakkaniyet çerçevesinde değerlendirilmesini isteyen Genel Başkan, “Kurumların etkinliğini artırmak amacıyla yapılması gereken görevlendirmeleri gerek sendikal baskılar, eğerek farklı nedenlerle bir ceza unsuru olarak kullanılmaması gerektiğini savunuyor ve nerde olursa olsun sürecin takipçisi olacağımızı belirtiyoruz” dedi.

Protokol konuşmaları kapsamında; Kırgızistan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Salamat Boyenov, Türkiye Kamu Sen KKTC Temsilcisi Akın Manga, Kazakistan Eğitim, Bilim ve Yükseköğretim Çalışanları Sendikası Temsilcisi Ernar İmanbayev, Kosova Türk Öğretmenler Derneği adına Orhan Volkan, Kuzey Makedonya Ufuk Derneği Başkanı Şenay Osman, Romanya Demokrat Türk Birliği Eğitim Komisyonu Başkanı Vildan Bormambet ve Kuzey Makedonya Türk Öğretmenler Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Süleyman birer konuşma yaptı.

Daha sonra Kuantum Açılış Oturumu düzenlendi. Oturumun başkanlığını Prof. Dr. Seyhan Fırat yürüttü. Oturumda; Prof. Dr. Serdar Salman “Savunma Sanayinde Yeni Nesil Malzeme Teknolojileri”, Prof. Dr. Ali Bozbey “Kuantum Bilişiminin Dünyada ve Türkiye’deki Mevcut Durumu ile Gelecek Beklentileri” ve Dr. Öz Yılmaz “Marmara Baseni Batı Kesiminde Kuzey Anadolu Fay Sistemi Makaslama Bölgesinin 3 Boyutlu Sismik Delineasyonu” başlıklı sunumlarını gerçekleştirdi.

Öte yandan kongrede Fen ve Mühendislik Bilimlerinde Nitelikli Yayın: Q1-Q2 Stratejileri ve SCI/SCIE-Web of Science Yol Haritası” konulu panel düzenleniyor. Panelin yönlendiriciliğini Prof. Dr. Temel Çalık yaparken; Prof. Dr. İlhan Günbayı “Q1-Q2 Dergiye Giden Yol: Doğru Yöntem Seçimi, Araştırma İlgileri, Ontolojisi, Epistemolojisi ve Aksiyolojisi”, Dr. Savaş Varlık ise “Yayın Kalitesi mi Yayın Sayısı mı? Q1-Q2 Hedefi İçin Stratejik Planlama, Etik ve Sürdürülebilir Akademik Üretim” konularında konuşma yapacak.

Kongrede “Kuantum Çağında Dünya Düzenini Okumak: Bilimsel Gelişmeler ve Çevre” konulu forum da düzenleniyor. Forumun yönlendiriciliğini Prof. Dr. Mehmet Günay yapıyor. “Hareket ve İnsan Sağlığı” üzerine konuşma yapacak. Günay’ın ardından Prof. Dr. Ergin Hamzaoğlu “İklim Kriziyle Mücadelede Yeni Araçlar”, Prof. Dr. Selami Eryılmaz “Teknolojik Gelişmeler ve Nadir Toprak Elementleri”, Prof. Dr. Çelebi Uluyol da “Yapay Zekâ ile Kuantum Çağı” konularında bilgi verecek.