Siyaseti, ideolojiyi, kimlik farklılıklarımızı ve düşünsel dünyamızdaki ayrılıkları bir kenara bırakalım! Bizi “bir” ve “beraber” olmaktan alıkoyan, tartışmamıza neden olan tüm ayrılıkları unutalım ve düşünelim.

Belki bir aileyiz. Belki gençliğinin baharındaki bir genciz. Belki de hayatının büyük kısmını geride bırakmış yaş almışlarız. Belki bir anne, belki bir babayız. Peki, ne için yaşıyoruz? Ne isteriz?

Ailemiz söz konusuysa; çocuklarımızın dengeli ve sağlıklı beslenmesini, iyi bir eğitim almasını isteriz. Ailemizin tüm fertlerinin evlerine, okullarına, işlerine güvenli bir şekilde gidip gelmesini isteriz. Kimseye muhtaç olmadan temel ihtiyaçlarının karşılanmasını, başımızı sokabileceğimiz sıcak bir yuvamızın olmasını isteriz. Kışın üşümeyeceği bir montu, botu olsun isteriz. Aslında çok şey istemeyiz.

Hayallerinin peşinde enerjisi bitene kadar koşan bir gençlik isteriz. Gençlerimizin gençliğin heyecanını yaşamasını, umutlarının harlanmasını, gelecekle ilgili hayallerinin olmasını isteriz. Diledikleri eğitimleri alabilmelerini, birlikte takım ruhuyla hareket edebilecekleri projelerin üretilmesini, uzmanlaşmalarını, hayal edebilmelerini ve hayallerini gerçekleştirmek uğruna bir ömür harcamalarını isteriz.

Emeklimizin son nefesine kadar huzurlu olmasını, refah içinde yaşamasını, yılların verdiği yorgunluğu atmasını, sağlık ve beslenme konusunda sıkıntı çekmemesini, yüreğinin ferah olmasını isteriz.

Anne ve babalarımızın ailelerinin içinde boynu bükülmesin, kimseye el açmasın isteriz. Evlatlarıyla birlikte umut dolu, huzurlu, sıcak bir yuva isteriz.

Kısacası; barınma, giyinme ve lokma! Geleceğe güvenle, umutla bakan, huzur dolu bir ülke isteriz.

MÜMKÜN MÜ?

2021 Tüm Emekliler Sendikasından Konfederasyonumuza ziyaret
2021 Tüm Emekliler Sendikasından Konfederasyonumuza ziyaret
İçeriği Görüntüle

Tartıştığımız ve kavga ettiğimiz konulara bakarsak, mümkün değil! Birlik olmamız gereken her konuda ayrışacak bir sebep bulduğumuz sürece, mümkün değil! Siyasetin en ucunda yer alan %10’luk azgın grubun girdabında boğulmaya devam ettikçe, mümkün değil! Yoksulluk sınırını aşamayan, açlık sınırının altında ya da açlık sınırına yakın ücretlerle yaşadığımız sürece, mümkün değil! İtirazlarımızı bile siyaset zemininde yaptığımızda, mümkün değil! Barınma ücretleri bir kişinin 30 gün emeğinin karşılığından fazlaysa, mümkün değil!

Velhasıl, TÜİK verileriyle ve TÜİK’in enflasyon hesaplamalarıyla fakirleştirilen bir milletin sessiz, cılız çığlıklarıyla birlikte, kötü olan ekonomisinin daha da kötü olacağını, daha zor günlerin geleceğini; hatta daha da kötüye alışmamız için “daha kötüsü var” denileceğini anlamak için kâhin olmaya gerek yok! Plan açık ve net!

Memur, asgari ücretli, işçi, çiftçi, emekli ve çalışan kim varsa, “açlık sınırı” altında veya sınırında ücretlerle yaşamaya alıştırılmaktadır. Tercihlerimizi değiştirmediğimiz sürece asla toplum olarak kaderimizin yönünü olumlu yönde değiştiremeyeceğiz.