İmam Hatip Okulları İl Değerlendirme Toplantısı
İmam Hatip Okulları İl Değerlendirme Toplantısı
İçeriği Görüntüle

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşme, hem Türkiye’nin dış politikasının geldiği noktayı hem de ülkenin kaynak ve imkânlarının nasıl kullanıldığını somut bir biçimde ortaya koymuştur.

Görüşmeden bir gün önce ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Donald Trump’ın Erdoğan’a “meşruiyet” vererek kurnazca bir hamle yaptığını söylemesi; Erdoğan’ın ise bir gün önce verdiği röportajda Trump hakkında sarf ettiği sözlerden açıkça geri adım atması dikkat çekmiştir. Tam da görüşme öncesinde, Erdoğan’ın imzasıyla otomobil, kozmetik ve alkollü içecekler dâhil bazı ABD menşeli ürünlerin ithalatında uygulanan ek vergilerin kaldırılması zaten yeterince sansasyonelken, görüşmedeki gaflar da bu sansasyonlardan geri kalmamıştır.

Trump’ın, Erdoğan’ın “seçim hilelerini en iyi bilen adam” olduğunu söylemesi ve bir telefonla Türkiye’de yargılanan Rahip Brunson’ın ABD’ye teslim edildiğini hatırlatması, Türkiye’nin yargı mekanizmasının dış dünyada nasıl değerlendirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Cumhurbaşkanı’nın gülümseyerek takip ettiği bu sözler, ülkesinin itibarını önemseyen her yurttaşı rahatsız etmiştir.

Ancak tüm bu tabloda biz emekçileri ilgilendiren ibretlik bir ayrıntı da vardır: Trump ile yapılacak görüşmeden hemen önce, bir bedel gibi –ya da Barrack’ın tabiriyle “meşruiyetin faturası” gibi– çıkarılan ABD ithalatına getirilen devasa vergi indirimi, Türkiye ekonomisini yüzlerce milyon dolar tutarında etkileyecek bir hamledir.

Burada hatırlatmakta fayda vardır ki “meşruiyet” için 300 Boeing anlaşması yapan, vergi indirimleri sunan hükümet ile biz emekçilerin haklarını ve geçim sorunlarını görmeyen hükümet aynıdır. Aynı hükümet, kamu emekçilerine toplu sözleşmede sefaleti dayatmıştır.

2026’nın ilk altı ayı için yüzde 11, ikinci altı ayı için yüzde 7 zam; 2027’nin ilk altı ayı için yüzde 5, ikinci altı ayı için yüzde 4 zam ve 2026’nın ilk altı ayında taban aylıklara 1.000 liralık ek artış gibi rezil bir kararla memur ve memur emeklilerinin – aileleri de hesap edildiğinde – 20 milyona yakın insanın açlık sınırının hemen üzerinde bir gelirle yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Asgari ücretliler için de durum aynıdır; yüksek enflasyon karşısında günden güne eriyen alım gücü nedeniyle çalışan nüfusun yüzde 70’i sefalet çekmektedir. Görünen o ki milyonlarca yurttaşımızın evine sebze ve meyvenin bile taneyle girmesinin, ABD Başkanı Trump ile yapılacak 20 dakikalık görüşme kadar kıymeti yoktur.

Birleşik Kamu-İş olarak tam bu noktada kamu emekçilerine sesleniyoruz: Bizi bizden başka düşünen yoktur. Hak lütfedilmez, alınır. Ve hakkı almanın tek yolu emek cephesini güçlendirmek, örgütlü mücadele ve dayanışmayı büyütmektir. Milyonlarca emekliyi bir toplantı kadar önemli görmeyen bir hükümetin ekseninde davranan sarı sendikaların aksine, Birleşik Kamu-İş emek cephesini daha da güçlü örmek için sizleri beklemektedir.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu
Merkez Yönetim Kurulu