Mamak Akdere Anadolu Lisesi’nde üyelerimize yönelik yapılan baskı ve mobbinge karşı basın açıklaması yaptık.


Okul binası önünde yapılan açıklamaya Genel Başkanımız Kadem Özbay, Genel Sekreterimiz Seher Ergin, Genel Örgütlenme Sekreterimiz Bülent Metin, Genel Eğitim Sekreterimiz Veli Fırat Şimşek, Genel Basın Yayın ve Uluslararası İlişkiler Sekreterimiz Hüseyin Selçuk ile Ankara 2 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyeleri katıldı.

Program Okuryazarlığı Kılavuz Seti'nin Ölçme Ve Değerlendirme Modülü Yayımlandı
Program Okuryazarlığı Kılavuz Seti'nin Ölçme Ve Değerlendirme Modülü Yayımlandı
İçeriği Görüntüle


Basın Açıklamasını Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Banu Günüç Kete okudu.

Açıklama şöyle:
Önünde durduğumuz bu bina yalnızca son bir yılda 3 Eğitim iş üyesi öğretmenin çeşitli gerekçelerle toplamda 6 soruşturmayla karşı karşıya kaldığı bir okul. Ne ilginçtir ki bu 3 öğretmen dışında açılan başka bir soruşturma bulunmamakta. Kamuoyunu bilgilendirmek için bu açıklamayı yapmak zorunda kaldık.


Evet her öğretmen disiplin soruşturması geçirip ceza alabilir. Peki bu öğretmenlerimiz ne yapmış da bu okuldan önce meslek yaşamları boyunca herhangi bir ceza almamış, aksine ödüllendirilmiş öğretmenlerken bir anda kurum kültürünü bozan, meslek etiğine aykırı davranan ve hatta mesleklerini layıkıyla yerine getiremeyen kişiler olmuştur?


Gelin birkaç örneği birlikte ele alalım:
İddialara göre kimi idareciler özellikle kadın öğretmenlere karşı kaba ve tehditkâr tavırlar sergilemek, öğrencileri disipline verme tehdidi ile öğretmenleri aleyhine ifade vermeye zorlamaktadır. Yine bir idarecinin kadın bir öğretmenin üzerine yürüdüğü kamera kayıtlarıyla tespit edilmesine rağmen soruşturma 10 ayı aşkın bir süredir sona ermemiştir.


Yine bir başka iddiaya göre Okul Müdürü İbrahim Erol, Almanca öğretmeni ve Mamak Temsilcilik yöneticimiz Beyhan Arıcı'yı hedef gösteren bir toplantı düzenleyerek yalnız kendi belirlediği personelle üyemiz üzerinde baskı oluşturmaya çalışmıştır. Söz konusu toplantı öğretmenimizin ambulansla hastaneye kaldırılmasıyla sona ermiştir. Beyhan öğretmenin hedef olması, kimi vakıf ve dernekler adına toplanan bağışların onay ve izinlerini sorgulaması, okuldaki personelin görev tanımını sorguladığı ve kurum kültürünü uygun olmadığını düşündüğü kimi söylemlere tepki göstermesinden kaynaklanmaktadır. Yani biat kültürüne karşı çıkarsanız başınıza bunlar gelir mi denmektedir bilinmez ama Beyhan öğretmenin soruşturması da bir türlü sonuçlanmamıştır. Soruşturmanın sonuna gelindi derken soruşturmayı yürüten müfettişin değiştiği bilgisi gelmiştir.


Yine bir başka öğretmenimiz ve üyemiz olan Zeynep öğretmen de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde öğrencilere fazla not verdiği gerekçesi başta olmak üzere dört soruşturma sonunda maaş kesim ve uyarı ile kınama cezaları almıştır. Ne acıdır ki fazla verilen notlar bile geçme notu altında kalmalarını etkilememiştir. Hakkında bir tutanak, uyarı yazısı vs olmamasına karşın biri ücretli olan zümre arkadaşları tarafından zümresi ile işbirliği yapmadığı, alınan kararlara uymadığı gibi subjektif ifadelerle cezalandırılmıştır.
Gelelim son olaya. Yine Almanca öğretmeni olan üyemiz Silay öğretmenin soruşturmalarına. Bir soruşturma konusu söz konusu ücretli öğretmeni “ücretli" olduğunu söyleyerek aşağılamaktır. Herkes bilir ki Eğitim iş sendikası öğretmenlerin ücretli, sözleşmeli, kadrolu gibi ayrımlarına temelden karşıdır. Dolayısıyla bu iddia Eğitim işli bir öğretmenin dünya görüşüne, duruşuna aykırıdır. Silay öğretmenimiz henüz ifadesini vermeden görev yerinin değiştiği kendisine tebliğ edilmiştir. Kurum kültürünü bozduğu gerekçesiyle bulunduğumuz noktadan yaklaşık 20 km öteye atanmıştır. Evinden okuluna ulaşması için toplu taşıma ile günlük 1 saat gidiş 1 saat dönüş olmak üzere 2 saatini yolda harcaması beklenmektedir. Öğretmenimizin konuyla ilgili başka bir beyanı da savunmasını verdiği tarihin okul müdürünün ifadeyi vermekte geç kaldığını söylemesiyle 24 Kasım 2025 yerine 3 gün öncesine yani 21 Kasım 2025 tarihini yazdırmasıdır. Halbuki Cuma günü dersi olmadığı için okula hiç gelmediği kamera kayıtlarıyla da tespit edilebilecek öğretmenimizin görev yeri değişikliği de 21 Kasım 2025 Cuma tarihlidir.


Her iki soruşturmanın da ortak noktası olan Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni kimi iddialara göre “TÜGVA"cı olarak bilinmekte, bu yüzden korunduğu konuşulmaktadır.


Söz konusu dosyalar hakkında şube yönetimimiz İlçe Milli Eğitim Müdürü Ahmet Yıldız ile de defalarca görüşmüştür. Sayın İlçe Milli Eğitim müdürümüzün kamuoyunu meşgul eden şu sorulara yanıt vermesini talep ediyoruz:


Okul Müdürü İbrahim Erol'un ve ücretli Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeninin korunduğu doğru mudur? Ücretli öğretmenin üç yıldır aynı okulda görevlendirilmesi tesadüf müdür?


Okul müdürü hakkında herhangi bir şikayet üzerine soruşturma açılmış mıdır?


Soruşturma geçiren üç üyenin de kadın ve Eğitim iş üyesi olması tesadüf müdür?


Eğitim kurumları; baskı, korku ve keyfiyet ile yönetilemez. Bizler üyelerimizin haklarının hukuk önünde aramalarında her türlü desteği vereceğimizi beyanı ederiz.


Hiçbir Eğitim iş üyesi yalnız değildir!

Genel Başkanımız Kadem Özbay ise şöyle konuştu:
Eğitim kurumlarının sağlıklı şekilde işleyebilmesi; adalet, liyakat, saydamlık ve çalışanların onuruna saygı gösterilmesiyle mümkündür. Ancak liyakatsiz yöneticiler eliyle son dönemde bazı okullarda öğretmenlere yönelik artan baskılar, keyfi soruşturmalar, hedef göstermeye varan uygulamalar ve sürgün niteliği taşıyan görevlendirmeler, eğitim ortamındaki çalışma barışını ciddi şekilde bozmaktadır.


Kariyerleri boyunca hiç ceza almamış, aksine başarılarla ödüllendirilmiş öğretmenlerin bir anda “kurum kültürünü bozmak” gibi muğlak gerekçelerle soruşturmaya tabi tutulması; objektif değerlendirme mekanizmalarının devre dışı bırakıldığını göstermektedir.
Öğretmenlere yönelik mobbing uygulamaları, tehditkar söylemler, disiplin tehdidiyle öğrencilerin ifadeye zorlandığı iddiaları ve kadın öğretmenlere karşı kaba tutumlar, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi çalışma yaşamının temel etik kurallarını da ihlal etmektedir. Soruşturmaların aylarca sonuçlandırılmaması, müfettiş değişiklikleri ve süreçlerin şeffaf yürütülmemesi ise bu baskı ortamını daha da derinleştirmektedir.


Bütün bunların yanında, soruşturma geçiren öğretmenlerin tamamının kadın ve sendika üyesi olması, aynı okulda yıllardır görevlendirilen bazı personelin ise iddia edilen ayrıcalıklı konumları, haklı soru işaretleri yaratmaktadır. Görev yerinin değiştirilmesi gibi uygulamaların cezalandırma amacıyla kullanılması, çalışanların psikolojik ve sosyal yaşamını doğrudan etkileyen bir sürgün politikası niteliği taşımaktadır. Bu anlayış, ne eğitim bilimiyle ne kamu yönetimiyle ne de insan hakkı kavramıyla uyuşmaktadır.
Söz konusu okulda yaşanan bazı örnekler ise durumu daha da kaygı verici hale getirmektedir:


•⁠ ⁠Kadın öğretmenlere yönelik kaba ve tehditkar tutumların kamera kayıtlarına yansıdığı, buna rağmen ilgili soruşturmanın aylarca sonuçlandırılmaması.
•⁠ ⁠Bir başka olayda, okul yöneticilerinden birinin öğretmenleri toplantıya çağırarak bir kadın öğretmeni hedef gösterdiği ve bu toplantının öğretmenin fenalaşıp ambulansla hastaneye kaldırılmasıyla sonlanması.
•⁠ ⁠Bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeninin, bazı yöneticiler tarafından korunması, öğretmenler hakkındaki soruşturmaların çoğunda kilit rol oynaması.
•⁠ ⁠Bir öğretmenin yalnızca öğrencilere yüksek not verdiği gerekçesiyle dört ayrı soruşturmaya tabi tutulması, buna rağmen notların başarı geçme barajını dahi etkilememesi.
•⁠ ⁠Bir başka öğretmenin ise henüz savunması alınmadan görev yerinin değiştirilmesi, öğretmenin ifadesinin fiili olarak bulunmadığı bir güne yazdırılması ve uzun mesafeli bir sürgün uygulamasıyla karşı karşıya bırakılması, keyfi tutumların en somut göstergeleridir.


Bu kabul edilemez tablonun yanı sıra, söz konusu okul müdürünün öğretmenlere yönelik “Eğitim-İş’e üye olmayın” şeklindeki baskıları da tarafımızca bilinmektedir. Kendisinin bu baskıyı inkar ederek “Eğitim-İş demedim, hiçbir sendikaya üye olmayın dedim” şeklinde kapalı kapılar ardında savunma yapması, hadsizliğini ortaya koymaktadır. Eğer cesareti ve yüreği varsa, bu sözleri yüzümüze, açıkça söylemelidir. Sendikal özgürlüğe yönelik bu tip tehdit ve baskılar, Anayasal bir hakkın ihlalidir ve suç teşkil etmektedir.


Biz, her koşulda eğitim emekçilerinin yanında durmaya, hukuksuz işlemlere karşı demokratik ve hukuki mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Hiçbir Eğitim-İş üyesi ve hiçbir eğitim emekçisi yalnız değildir.