Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" programına katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, kadına yönelik şiddet eylemlerinde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabırlar diledi.

Doğrudan ve dolaylı olarak şiddete uğramış, acı, sıkıntı çekmiş her kadın için büyük bir kırılma noktası olan bu vahim durumu başkalarıyla paylaşmış veya paylaşamamış tüm kadınlara geçmiş olsun dileklerini ileten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir eş, baba ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'deki ve dünyadaki tüm kadınların onurlarını, onurluca yaşama haklarını koruma mücadelelerinde daima yanlarında olacağını ifade etti.

İsrail'in soykırımı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye sınırlarından birkaç yüz kilometre uzaklıkta aylardır büyük bir soykırımın devam ettiğine, İsrail'in Gazze'ye yönelik 14 ay önce başlattığı saldırılarda bugüne kadar 50 bine yakın Filistinli’nin şehit olduğuna dikkati çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hayatını kaybeden Filistinliler’in yüzde 70'ten fazlasını ne yazık ki masum çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Lübnan'a uzanan İsrail saldırganlığının en büyük mağdurları da yine kadın ve çocuklar. Gözü dönmüş Netanyahu hükûmeti, öldürmekten zevk alan seri katiller gibi her gün onlarca kadını, çocuğu, yaşlıyı, bebeği, hunharca katlediyor. Bu katliam, bu zulüm dünyanın gözü önünde, dünyanın sessiz ve tepkisiz bakışları altında tam 14 aydır adım adım ilerliyor. Katliam şebekesinin barbarlıkları karşısında Filistin'in onurlu, gururlu kadınları kararlı mücadeleleriyle zalime boyun eğmeyen asil duruşlarıyla bombaların altında umudu ve kıyamı büyüten imanlı yürekleriyle tüm dünyaya, tüm kadınlara örnek oluyorlar."

"Şiddete uğrayan tüm kadınlarla dayanışma hâlindeyiz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası kuruluşların, medyanın, kendilerine her fırsatta insan hakları dersi veren Batılı devletlerin sırtını döndüğü Gazzeli, Filistinli, Lübnanlı kadınlara bir mesaj iletmek istediğini vurgulayarak şunları söyledi:

"Şiddete uğrayan tüm kadınlarla olduğu gibi sizinle de tam bir dayanışma hâlindeyiz. Türkiye olarak devleti ve milletiyle kadını ve erkeğiyle 85 milyon tüm vatandaşlarıyla sizlerin yanındayız. İçinde bulunduğunuz şartlar ne kadar zor ve ağır olursa olsun şunu lütfen aklınızdan çıkarmayın. Sadece bu salonda bulunan hanım kardeşlerimizin değil Türkiye'nin tüm kadınlarının kalpleri de şu an sizlerle birlikte atıyor, sizin için çarpıyor, sizin için dua ediyor, Filistin'in kurtuluşu için Mevla'ya niyazda bulunuyor. Lafa gelince demokrasi ve insan hakları konusunda aslan kesilenler, sizin arşa yükselen feryatlarınıza kulaklarını tıkasa da söz konusu sapkın akımlar olunca ortalığı ayağa kaldıranlar, 14 aydır İsrail vahşeti karşısında üç maymunu oynasa da biz sizi asla unutmayacağız, yalnız ve çaresiz bırakmayacağız. Siyonist lobinin baskılarına aldırmadan tepkimizi gösterecek, en temel hakkınız olan yaşam hakkınızı savunmaktan geri durmayacağız."

Soykırımın durması, akan kanın, gözyaşının dinmesi için her platformda gerçekleri dillendirmeyi sürdüreceklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze'nin ve Filistin'in yürekli kadınlarını bir kez daha saygıyla selamlıyor, Rabb'imden sabır temenni ediyorum." ifadesini kullandı.

"Nice meseleyi el birliği içinde hâl yoluna koyduk"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına hem bu güzel buluşma hem de kadına yönelik şiddete karşı çabaları dolayısıyla teşekkür etti.

Türkiye'nin köklü vakıf geleneğinin bir sonucu olarak çok güçlü ve yaygın bir sivil toplum ağına sahip olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün insana ve hayata dair her konuda vakıfların derneklerin, gönüllü teşekküllerin gerçekten olağanüstü çalışmalar ortaya koyduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadına yönelik şiddetle mücadelenin de hiç şüphesiz bu çalışmaların en başında geldiğini vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bir insanlık suçu olarak gördüğümüz kadına yönelik şiddetin kökünün tamamen kazınması için faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarımızı tebrik ediyorum. Gerek kamu bürokrasisi gerek sivil toplum gerek medya gerekse siyasi partilerimiz bünyesinde kadına yönelik şiddetle mücadeleye destek veren bu mücadelenin bayraktarlığını yapan bu mücadelenin aynı zamanda bir insanlık davası olduğuna inanan tüm kardeşlerime en kalbî şükranlarımı sunuyorum. Şurası tartışmasız bir gerçektir. Türkiye'de başta şiddet olmak üzere kadınlarla ilgili kritik konuların bugün geldiği yerde Bakanlığımızın ve sivil toplumun çok büyük rolü, katkısı ve emeği vardır. Daha önce konuşulması dahi mümkün olmayan konuşulsa bile çözüme kavuşturulması hayal olan nice meseleyi el birliği içinde hâl yoluna koyduk.

Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir. Eşrefi mahlûkat olan insana, özellikle de kadınlara yönelik şiddet kabul edilemez bir vandallıktır. Böyle bir yola tevessül eden bu ihanetin içine giren kadına el kaldıran fiziki ya da psikolojik şiddet uygulayan herkes hak ettiği cezayı mutlaka çekmelidir. Bunu temin etmek de devletin asli görevidir."

Göreve geldikleri ilk günden beri, her biri kendi alanında devrim niteliğinde pek çok adım attıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bireysel, sosyal, ailevi, iktisadi ve siyasi düzlemde kadınların haklarını güçlendirecek, onları destekleyecek sayısız projeyi devreye aldıklarını söyledi.

Bu alandaki hukuki düzenlemelerin en önemlisinin 2012'de çıkardıkları Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu yasanın çıkmasıyla ülkemiz kadına yönelik şiddetle mücadelede en kritik eşiği aştı, devletimizin 'Şiddete Sıfır Tolerans' politikası çok güçlü bir hukuki zemine kavuşmuş oldu. Şunu açık ifade etmek isterim; 6284 Sayılı Kanun kadına karşı şiddetle mücadelenin çerçevesini başka hiçbir sözleşmeye veya belgeye ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde kesin ve kati olarak çizmiştir. Muhalefetin, İstanbul Sözleşmesi üzerinden ısrarla yürütmek istediği sanal tartışmaların hiçbir dayanağı yoktur. 'Sözleşme yaşatır' sloganı da marjinal kesimlerin ideolojik kavga aparatı olma dışında hiçbir anlam taşımıyor. Esasen bu sloganların arkasına saklananlar bize örnek gösterdikleri Batılı ülkelerdeki vahim tabloyu ya bilmiyor ya da bilmek, görmek istemiyor."

"Türkiye, mücadeledeki eksikliklerini tamamlamış yegâne ülke"

Avrupa Parlamentosu'nun Avrupa Birliği genelinde ilk kez uygulanacak kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleye ilişkin direktifini bu yılın ortalarında kabul ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Direktifin yayınlanma sebebi, AB üyesi ülkelerin kadına yönelik şiddetle mücadeleyi iç mevzuata aktarmada hızlı hareket etmemesi ve var olan mevzuatlarında yeterli düzenlemeleri yapmamasıydı. Parlamento, üye devletlere hükümleri uygulamak için 3 yıl süre tanıdı. İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan ülkelerin yarıdan fazlası metne çekince koymuş, 7 ülke ise iç hukukunda hiçbir düzenleme yapmamıştır. Diğer bazı ülkeler ise bu konuda son derece kısmi düzenlemeler yapmıştır. Türkiye, sözleşmeden çekilmesine rağmen hem iç hukuk mevzuatında hem de 6284 Sayılı Kanunla konuyu kapsamlı ele alan ikinci mevzuatlarıyla bu mücadeledeki eksikliklerini tamamlamış yegâne ülkedir. Avrupa'da Türkiye dışında bu hususta müstakil kanun yapan başka bir ülke bulunmuyor. O zaman da söyledik, bugün tekrar altını çizerek vurguluyorum. Muhalefetin iddialarının aksine sözleşmeden çekilme ile hükûmetimizin kadına yönelik şiddetle mücadele iradesi arasında hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu adım, her türlü şiddetle mücadelede kararlılığımızı asla eksiltmemiş, geriye götürmemiş, asla törpülememiştir."

"Kadına karşı şiddet, AK Parti iktidarında tanımlanarak nitelikli suç hâline getirildi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin kadına şiddet konusunda 2011'den önce olduğu gibi 2020'den sonra da ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeleri yaptığının altını çizdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şunu da ifade etmek durumdayım. Bize bu iftiraları atanlar maalesef hükûmetlerimizin bu süreçte hayata geçirdiği her biri bir dönüm noktası olan gerçekleri de gizlemektedir. Bakınız 2005'teki kapsamlı Türk Ceza Kanunu düzenlemesine kadar ceza kanununda kadına yönelik şiddet suç olarak bile tanımlı değildi. Kadına karşı şiddet, AK Parti iktidarında tanımlanarak nitelikli suç hâline getirildi. Bu suçun katalog suç hâline getirilmesi, boşanılmış eşe karşı işlenen suçun tıpkı nikâhlı eşe işlenmiş gibi ceza alması, iyi hâl uygulamasının kaldırılması gibi adımlar da 2020'den sonra atılmıştır. Hâsılı Avrupa Parlamentosu'nun 51 maddelik direktifinde belirtilen bütün hususlar gerek 6284 Sayılı Kanunla gerek iç hukuk düzenlemeleriyle katbekat fazlasıyla yerine getirilmiştir. Öyle ki KADES, ihtiyaç hâlinde mağdurun kimliğinin ve adresinin değiştirilmesi ile elektronik kelepçe gibi tedbirleri biz şu an uyguluyoruz. Dolayısıyla sözleşme değil kanunlar yaşatır. Bunun yanında, kadına yönelik şiddetle mücadele için hazırladığımız eylem planlarını kararlılıkla takip ediyoruz. Şiddet önleme ve izleme merkezlerimizle sosyal hizmet merkezlerimizle kadın konuk evlerimizle, mağdur destek sistemimizle ve eğitim çalışmalarımızla bu alanda takdir edilen bir yere geldik."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, söz konusu süreçte, kadınlara yönelik toplumda yerleşmiş dinî ve kültürel hiçbir temeli bulunmayan yanlış algılarla yanlış davranış biçimleriyle de yoğun bir şekilde mücadele ettiklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınların eğitimleriyle arasına giren engellerin ve yasakların ortadan kaldırılmasının, tarihî başarıları olduğunu belirtti.

Başörtüsü yasağı sebebiyle lise ve üniversiteye gidemeyen gitse de kapısından geri çevrilen kızların mağduriyetlerini giderdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"CHP'li yöneticilerin son günlerde 'safsata' dediği güya 'yalan' olduğunu iddia ettiği zulümlere bu ülkede biz son verdik. Kılık kıyafeti sebebiyle okulundan, memuriyetinden, kamu görevinden atılan on binlerce 28 Şubat mağduruna haklarını tekrar iade ettik. Kız çocuklarının okullaşma oranlarında yaşanan ciddi artış, kadınların iş gücüne katılım oranlarının sürekli yükselmesi, siyasette ve bürokraside kadınların daha fazla pay sahibi olması, ülkemizdeki öğretmenlerin yüzde 60'ının, akademisyenlerin yarıdan fazlasının, üniversite öğrencilerinin yüzde 51'inin kadınlardan oluşması, yasakçı zihniyete karşı verdiğimiz mücadelenin semerelerinden sadece birkaçıdır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bu başarıları da kadınların çektiği acılara "safsata" diyen CHP'ye ve CHP'nin "kadın düşmanı" politikalarına rağmen elde ettiklerini dile getirdi.

Çok daha iyi konumlara geleceklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir daha bu ülkede, 28 Şubatların yaşanmaması ve kadınların benzer zorbalıklara maruz kalmamaları için her türlü önlemi aldık, alıyoruz, bundan sonra da ihtiyaç hâsıl olması hâlinde her türlü tedbiri alacağız. Kadınlara dönük şiddete hiçbir surette geçit vermeyen şiddetsiz bir Türkiye Yüzyılı hedefine ulaşana kadar bu yolda sabırla yürüyeceğiz." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınlara, anne, eş ve kız çocuklarına şiddet uygulayanların, ayrımcılık yapanların, kadınları öteleyenlerin veya hayattan dışlayanların, insani, vicdani ve kutsal değerlerden bahsetme hakkının olamayacağını vurguladı.

Bunların en başında, bölücü terör örgütüne "şaşı" bakanların olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şunun bir defa anlaşılması lazım, kadına şiddetin konuşulduğu her platformda şayet kadınların canına kastedenlerle genç kızlarımızı zorla dağa kaçıranlarla onları zorla ölüme ve öldürmeye gönderenlerle ilgili tek bir cümle kurulmuyorsa ortada büyük bir ikiyüzlülük var demektir. Bölücü terör örgütündeki tecavüzden infaza, her türlü insan hakkı ihlalini görmezden gelenlerin meselesi asla kadınlar olamaz, kadınların hak ve hukuku olamaz, özgürlüğü hiç olamaz."

"Yüreği yanık Diyarbakır Anneleri'nden bir selamı niçin esirgiyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllardır ciğerparelerine yeniden sarılmak için mücadele veren Diyarbakır Anneleri'nin feryatlarına kulak tıkayanların samimiyetinin elbette sorgulanacağını dile getirerek şu ifadeleri kullandı:

"CHP lideri Özel, iradesini bölücü örgütün komiserlerine teslim edenlerle dayanışma sergilemek için koşa koşa yanlarına giderken yüreği yanık Diyarbakır Anneleri'nden bir selamı niçin esirgiyor? Kadın haklarını İstanbul Sözleşmesi'ne sıkıştıran CHP yönetimi, neden bu kahraman annelerin acılarına yıllardır bigâne kalıyor? 28 Şubat'ta 100 binlerce kadının çektiği ıstırabı, maruz kaldığı zulmü inkâr etmek, soruyorum; CHP'ye ne kazandıracak? CHP, faşizan tarihiyle ne zaman yüzleşecek? Tahrik siyasetini ne zaman terk edecek? Ne zaman milletle ve milletin değerleriyle barışacak? Kadın düşmanı söylemleriyle ne zaman vedalaşacak? Görüyoruz ki eski genel başkanın parti içi darbeyle emekliye sevki ve seçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte CHP'nin helalleşme tiyatrosu da tümden rafa kaldırıldı."

Kadın ve çocuk katili bölücü terör örgütünün arkasında duranların bugün özgürlükten bahsetmelerini, millet gibi kendilerinin de kale almadıklarına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de kadına şiddete karşı duruşun samimiyet testi, teröre karşı kararlı, dirayetli ve cesur bir tavır sergilemektir. Kandil'deki kadın düşmanı terör baronlarına ses çıkaramayanların, açık söylüyorum, bu testten geçmesi de mümkün değildir. Toplumsal huzurumuzun altını oyan alkol ve kumar bağımlılığı, kadına ve çocuğa yönelik şiddet vakalarında önemli bir faktör. Aile kurumumuzu, ahlaki yapımızı, evlatlarımızın ve milletimizin geleceğini tehdit eden içki ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar ve bahis gibi marazların önüne geçmediğimiz müddetçe kadına yönelik şiddetin de önünü tam anlamıyla kesemeyiz." dedi.

"Muhalefet, zihniyet itibarıyla 1940'larda takılıp kalmış durumdadır"

Araştırmaların, şiddet ve bağımlılık arasında doğrudan bir irtibatın olduğunu, birinin diğerini tetikleyip beslediğini ve nihayetinde kısır bir döngüye girildiğini çok net biçimde ortaya koyduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün karşı karşıya olduğumuz aile içi şiddetin, davranış bozukluklarının, psikolojik sorunların, travmaların ve daha nice problemin içki ve kumar bağımlılığıyla derinleştiği bir gerçektir. Hâl böyleyken muhalefet bu tehlikeyi görmezden gelmekte, alkol ve kumar bağımlılığının yol açtığı felaketlere karşı gözlerini kapamaktadır. 31 Mart sonrası el değiştiren kimi belediyelerin ilk icraatlarından birinin alkol tüketimini özendirici adımlar olmasını asla iyi niyetli bulmuyoruz. Bunlar, yıllarca bu ülkeye dayatılan bizim 'vitrin modernleşmesi' dediğimiz jakoben modernleşme algısının tezahürlerinden ibarettir. Tek parti faşizmi yıllarca millete illallah dedirten ne kadar uygulama varsa daha sinsi yöntemlerle bugün de tedavüle konulmak istenmektedir. Muhalefet, zihniyet itibarıyla 1940'larda takılıp kalmış durumdadır. Valsle dansla kadeh tokuşturmakla modern olacağını zannedenler, artık Batı'nın bile terk ettiği arkaik bir ideolojinin adeta son temsilcileridir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de herkesin, her vatandaşın, her insanın hayat tarzının, Anayasa'nın güvencesi altında olduğunu belirtti.

Başkalarının özgürlük alanına girmediği müddetçe isteyenin istediğini giymekte, söylemekte, tüketmekte, istediği gibi davranmakta serbest olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Ama 1940'ların faşizan uygulamalarının, çağdaşlık kılıfıyla tekrar millete dayatılmasına da eyvallah diyemeyiz. Hukuk ve demokrasi zemininde eleştirilerimizi dile getirir, tepkimizi ortaya koymaktan asla çekinmeyiz. Biz, yarım asrı bulan siyasi hayatımızın her safhasında bunu yaptık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığımıza kadar milletimizin takdiriyle geldiğimiz her görevde, insanımızın yaşam tarzına müdahale etmedik. Kimsenin de bize bir dayatmada bulunmasına, bu milleti hor görmesine, üstenci bir dille bu millete had bildirmesine rıza göstermedik. Ne hak yedik ne de hakkımızın yenilmesine izin verdik. Bugün de aynı yerdeyiz. Aynı hassasiyetle hareket ediyoruz. Doğruluktan sapmıyor, yanlış bulduğumuz uygulamaları da açık yüreklilikle ifade ediyoruz. Muhalefetin de bizimle aynı çizgiye gelmesini, millete karşı dayatmalara girmekten uzak durmasını arzu ve ümit ediyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kadına şiddet konusunda, sinema ve dizi sektörümüzün de artık kendine bir çekidüzen vermesi gerektiğine inanıyorum" ifadesini kullanarak şu görüşleri paylaştı:

"Kadın ve Demokrasi Vakfı KADEM'in yaptığı kapsamlı inceleme, maalesef reyting uğruna kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini gösteriyor. Bu konuda toplumu bilgilendirici olması gereken diziler, tam tersine şiddeti teşvik eden meşrulaştıran araçsallaştıran kötü bir rol oynuyor. Bunun engellenmesi noktasında hepimize özellikle de yapımcılara, senaristlere, medya organlarına ve RTÜK'e sorumluluk düşmektedir."

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nün, tüm kadınlar için hayırlara vesile olması temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin kadınlarının tarih boyunca olduğu gibi bugün de dirayetleriyle çalışkanlıklarıyla mücadele azimleriyle şefkat ve merhametleriyle tüm dünyaya örnek olacaklarına inanıyorum." diye konuştu.

Programda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş tarafından, tarihte kadını himaye etmek üzere kurulan 2 ayrı vakfın senedi takdim edildi.

Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir

Bakan Göktaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'a, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Kadın Konukevleri’nden hizmet alan kadınların "sıfır atık" konseptiyle yaptıkları "Kadın Ana" figürünü hediye etti.

Kadın Konukevi'nde kalan kadınların atık gazete kâğıdı ve şişe kapaklarıyla yaptıkları Kadın Ana figürü, ilhamını Afyonkarahisar yöresine ait bir efsaneden alıyor.

Programa, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya da katıldı.