Adalet ve gerçek bir yüzleşme sağlanmadan katliamların önüne geçilemez. Bu nedenle insanlığa karşı işlenmiş suçları ve bu suçların arkasındaki karanlık ilişkileri hatırlamak, unutturmaya çalışanlara karşı hafızayı diri tutmak tarihsel bir sorumluluktur.
19–26 Aralık 1978 tarihleri arasında, devlet içindeki karanlık odakların bilgisi ve göz yummasıyla, gerici-faşist güçler tarafından planlı ve örgütlü biçimde gerçekleştirilen Maraş Katliamının üzerinden 47 yıl geçti.
19 Aralık 1978 gecesi Maraş’ta Çiçek Sineması’na bomba atıldığı yönündeki yalan haberlerle başlatılan ve bilinçli biçimde tırmandırılan Alevi-Sünni gerilimi, kısa sürede Alevi yurttaşlara yönelik sistematik ve vahşi saldırılarla kanlı bir katliama dönüştürüldü.
20 Aralık’ta Alevilerin oturduğu bir kıraathane bombalandı, 21 Aralık’ta iki TÖB-DER’li öğretmen faşistler tarafından katledildi. 22 Aralık’ta cenaze törenine saldıran gerici-faşist gruplar, polis engeliyle karşılaşmadan kent merkezinde Alevilere ait işyerlerini tahrip etti, üç kişi katledildi. 23 Aralık’ta “polis-halk çatışmasını önleme” bahanesiyle güvenlik güçlerinin kentten çekilmesinin ardından, 24 Aralık’ta çevre il ve ilçelerden getirilen silahlı grupların da katılımıyla Alevilerin yaşadığı mahallelerde Cumhuriyet tarihinin en vahşi katliamlarından biri gerçekleştirildi.
Kadın, çocuk, genç, yaşlı, hamile, hasta, yaralı ayrımı yapılmaksızın devletin gözleri önünde en az 120 kişi hunharca katledildi; binden fazla insan yaralandı, 552 ev yakıldı, 289 işyeri yağmalandı. Kolluk kuvvetlerinin günler boyunca müdahale etmemesi, katliamdaki devlet sorumluluğunu açıkça ortaya koymuştur. Katliamın ardından 26 Aralık’ta ilan edilen sıkıyönetim ise bu gerçeği örtmemiş; aksine Maraş Katliamı’nın, 12 Eylül askeri darbesine giden sürecin bilinçli bir parçası olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Aradan geçen 47 yıla rağmen Maraş Katliamı’nın gerçek failleri açığa çıkarılmamış, siyasi ve idari sorumlular yargılanmamış, cezasızlık politikası sistematik biçimde sürdürülmüştür. Bu cezasızlık hali, yalnızca geçmişin değil, bugünün de katliamlarını besleyen temel zemindir.
Bugün de Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talepleri yok sayılmakta; iktidar, Alevi inancını kültürel bir folklor unsuru olarak ele alan inkâr ve tekçilik politikalarında ısrar etmektedir. Cemevlerinin statüsüz bırakılması, zorunlu din dersleri ve “makbul Alevilik” dayatmaları bu anlayışın güncel yansımalarıdır. Öte yandan Suriye’de HTŞ başta olmak üzere cihatçı grupların Alevilere yönelik saldırıları karşısında iktidarın sessizliği ve bu katliamlara dikkat çekenleri hedef alan tutumu da son derece kaygı vericidir. Maraş Katliamı’nın acı deneyimi göstermektedir ki; inkâr, cezasızlık ve kutuplaştırma politikaları yeni katliamların önünü açmaktadır.
Buna rağmen, bu topraklarda farklı kimliklerin ve inançların barış içinde bir arada yaşama iradesi halklar tarafından ısrarla korunmaktadır. Bu irade, iktidarın ayrıştırıcı ve nefret üreten politikalarına rağmen en güçlü umut kaynağımızdır.
Adalet ve gerçek bir yüzleşme sağlanmadan katliamların önüne geçilemez. Bu nedenle insanlığa karşı işlenmiş suçları ve bu suçların arkasındaki karanlık ilişkileri hatırlamak, unutturmaya çalışanlara karşı hafızayı diri tutmak tarihsel bir sorumluluktur.
KESK olarak; Maraş Katliamı’nda ve sonrasında yaşanan tüm katliamlarda yitirdiğimiz canlarımızı saygıyla anıyor, dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın insanlığa karşı işlenen tüm katliamları lanetliyoruz. Hakikat, adalet ve eşit yurttaşlık mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
Yürütme Kurulu





