“Tarihin Doğru Tarafında Sendikacılık” Genel Başkanımız Ali Yalçın,
"Tarihin Doğru Tarafında Sendikacılık" başlığıyla kaleme aldığı yazısında sendikal serencamı anlatıyor. “Sendikal zemini güçlendirme mücadelesinde erişilen her bir aşamayı önemli bir başlangıç eşiği olarak görmek, Kanun’u eksiklerine rağmen bir kazanım olarak görmek doğru olandı. Ancak bu analizi yapacak ufku olmayanlar, toplu görüşme sisteminin zaaflarının geride kalmasıyla elde edilen kazanımları izlemekle yetindi. Bu basiretsizlikleri örgütlenme kapasitelerini zayıflatırken, o gün tarihin doğru tarafında yer alan Memur-Sen, emeğin hakkını savundukça büyüdü, birlerle başladığı yolculuğunda bugün milyonlara ulaştı.” Genel Başkanımız Ali Yalçın’ın kaleme aldığı yazının tamamını okumak için:
Tarihin Doğru Tarafında Sendikacılık
Ali YALÇIN
“Derin üzüntüler, büyük sevinçler, zorlu günler. Her şey gelip geçer, geriye sadece tavrımız kalır…” Şairin bu cümlesi yalnız bireylere değil, ülkeler ve kurumlara da ayna tutuyor. Zira tarihin kırılma anlarında doğru tavır almayan kişi, kurum ya da ülkeler için, tarih sizi yargılayacak denilir. Son yıllarda politik retorikte sıkça kullanılan “tarihin doğru tarafında yer almak” ifadesi, aslında iki farklı gerçeğe işaret ediyor: “Doğru”, bazen örgütlenerek inşa edilen bir direniş hattıdır; bazen de fıtrî ve ahlaki olanı, yani insan kalmanın asgarisini anlatır.
“Tarihin doğru yanında durmak” derken ifade edilen “doğru” bir yönüyle, örgütlenerek inşa edilen bir tavır, mücadele edilmesi zorunlu bir direniş hattını göstermektedir dedik. Bunu örneklendirmek için Türkiye’de kamu görevlilerinin sendikalaşması süreci ve 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun serencamı oldukça yerindedir. Şöyle biraz geriye doğru gidersek, 90’lı yılların başında defakto olarak memurların sendikalaşması gündeme geldiğinde “Bir adım atarsak kafes kırılır / Belki birden erir zincirlerimiz” şiarıyla öne düşmek, kalıplara itiraz etmek, deli gömleğini yırtıp atan bir başlangıcın öznesi olmak misyonu, “Tarihin doğru yanında durmak” mottosunu hayata geçirmekti. Ardından 10 yıl her platformda, grevli, toplu sözleşmeli sendika yasası talebini dillendirmek, alanlarda bunu haykırmak, üzerinde bulunulan zeminin sağlıklı ve güçlü bir dayanağa kavuşması mücadelesini kuşanmak, “Tarihin doğru yanında durmak” prensibine uygun hareket etmekti. 4688 sayılı Kanun ilk çıktığı dönemde, bütün eksiklerine rağmen memur sendikacılığına hukuki zemin sağlamak için çok önemli bir başlangıç eşiği olmuştu. İkinci 10 yılda ise, “Toplu görüşme” garabetini “Toplu sözleşme” dirayetine tahvil etme mücadelesi “Tarihin doğru yanında durmak” adına başta söylenen sözün arkasında durmak, daha iyiye ulaşmak, daha fazlasını elde etmek için mücadeleyi daha elverişli bir zeminde yürütmeye dönük bir mücadeleydi.
Sendikal zemini güçlendirme mücadelesinde erişilen her bir aşamayı önemli bir başlangıç eşiği olarak görmek, Kanun’u eksiklerine rağmen bir kazanım olarak görmek doğru olandı. Ancak bu analizi yapacak ufku olmayanlar, toplu görüşme sisteminin zaaflarının geride kalmasıyla elde edilen kazanımları izlemekle yetindi. Bu basiretsizlikleri örgütlenme kapasitelerini zayıflatırken, o gün tarihin doğu tarafında yer alan Memur-Sen, emeğin hakkını savundukça büyüdü, birlerle başladığı yolculuğunda bugün milyonlara ulaştı.
Biz, kesintisiz mücadele anlayışımızın bir tezahürü olarak, dönemin koşullarında gerekli olan, son yıllarda ise milyonlarca kamu görevlisinin yükünü kaldırmada yetersiz kaldığını yüksek sesle ifade ettiğimiz sendika yasasının eksiklerinin tamamlanması, fazlalıklarının atılması için mücadelemizi sürdürüyoruz. O gün nasıl ki sendika yasasının çıkması için mücadele etmek, ardından “Toplu sözleşme”yi Kanun’a dercettirmek tarihin doğru yerinde durmak idiyse bugün de yasanın ILO normlarına kavuşması için aynı kararlılıkla mücadele etmek Türkiye Sendikacılık tarihinin doğru tarafında yer almaktır.
Sendikacılıkta tarihin doğru tarafında yer almanın bir diğer boyutu da, evrensel ahlaki normları savunmaktır. Savaşın karşısında barıştan, zulmün karşısında adaletten yana olmak, güçlüden değil haklıdan yana tavır almaktır. Bu yönüyle sendikaların, bir yandan çalışma hayatındaki hak arayışını sürdürürken diğer yandan insanlık onuru için direnmeleri çelişki değil bilakis tutarlılıktır. Zira Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Anglo-Sakson dünyasına kadar sendikalar; ırkçılığa, ayrımcılığa, mülteci düşmanlığına, haksız savaşlara karşı yıllardır mücadele ediyorlar. Çünkü evrensel ahlaki normları savunmadan verilecek emek mücadelesinin eksik kalacağını bilmektedirler.
Son iki yılda Gazze’de yaşananlar, örgütlü kötülüğe karşı iyiliği örgütlü olarak savunma prensibini de sınadı, adeta ahlaki bir eşik oldu. Gazze’deki korkunç soykırım karşısında dünyanın dört bir yanında sendikalar ateşkes çağrıları yaptı, insani yardım ağları ördü, dayanışma fonları kurdu, kampüslerde ve meydanlarda vicdan nöbetleri tuttu. Biz de Memur-Sen olarak, 11 hizmet kolumuzun tamamıyla Türkiye’deki hemen her zeminde soykırıma karşı mücadelenin ana öznesi olduk. Bir yandan “Sendikanın Filistin’le ne işi var?” diyenlere sendikacılığın ahlaki ufkunu anlattık; öte yandan toplumsal direniş hattının inşasında sorumluluk üstlendik.
Bu süreçte Türkiye’de bazı eğitim sendikalarının hal-i pür-melali ise utanç vesikası oldu. İdeolojik saplantılarla örgütlenen, toplumsal duyarlılık üretmek yerine toplum mühendisliğinde ihtisas yapan sendikalar, tarihin doğru tarafında yer almadı, almak istemedi. Okullarda el kadar çocukların okul kantinine gelen boykot ürünlerini protesto ettikleri bir vasatta, o çocuklar kadar yürekli, o çocuklar kadar vicdanlı olamadılar.
Dahası insanlığın ortak vicdanı olan Gazze meselesini ideolojik kalıplara sıkıştırarak itibarsızlaştırmaya, Filistin duyarlılığını küçümsemeye çalıştılar. Bütün bu tabloya rağmen, öğrencilerimizin vicdanını diri tutan çok güzel girişimler de oldu. Eğitim-öğretim yılının başındaki bir dakikalık saygı duruşu ve “Çanakkale’den Gazze’ye” temalı etkinlikler, kıymetli uygulamalar olarak tarihimizdeki yerini aldı. Bu yönüyle hem tarihin doğru tarafında yer alan, hem de eğitimin yalnız bilgi değil karakter ve merhamet inşası olduğunu da hatırlatan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’e teşekkür ediyorum.
Hülasa, kişilerin ve kurumların ötesinde bir kez daha hatırlamak gerekir ki, tüm zorluklar geçecek, geriye sadece tavrımız kalacak. Bugün tarihin doğru tarafında sendikacılık yapmak, zor olsa da değişmeyen ilkemizdir. Bu yolculuktaki pusulamız dün olduğu gibi bugün de, Kurucu Genel Başkanımız merhum Mehmet Âkif İnan’ın tavrıdır. Yani bir yandan ekmek kavgamızı sürdüreceğiz, bir yandan Türkiye’nin ve insanlığın selameti için mücadele edeceğiz. Çünkü hepimiz çok iyi biliyoruz ki tarih sadece galipleri değil; doğru tarafta ısrar edenleri de yazacak, örgütlü iyilik mücadelesi insanlığın vicdanını bir kez daha kurtaracak.






