Günlerdir milyonlarca çalışanın merakla beklediği 2026 yılı asgari ücreti dün açıklanmıştır. Dün akşam saatlerinde kameraların karşısına geçen Çalışma Bakanı önce asgari ücretin belirlenmesinde Cumhurbaşkanı’na “emekleri için” uzun uzun teşekkür etmiş, ardından 2026 için net asgari ücretin 28 bin 75 TL olmasında mutabık kaldıklarını açıklamıştır.
Her şeyden önce altını çizmek isteriz ki bu mutabakat asgari ücretlilerin, işçilerin, emekçilerin, sendikaların değil, iktidarın ve patronların mutabakatıdır. Dolayısıyla bu mutabakatından çıka çıka açlık sınırının altında kalan bir asgari ücret çıkmıştır.
Öte yandan her ağızlarını açtıklarında ‘yerlilik ve millilik’ nutukları atanlar “İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret” isteyen milyonlarca asgari ücretlinin sesine bir kez daha kulak tıkarken IMF, Moody’s, Morgan Stanley gibi yabancı sermayenin sözcüsü kuruluşların “tüm ücret artışlarında gerçekleşen değil, beklenen enflasyonu temel alın” tavsiyesine harfiyen uymuştur.
Çalışma Bakanı asgari ücreti açıklarken “çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüzün arkasında olduğumuzu vurgulamak isterim.” dese de gerçekler tüm açıklığı ile ortadadır.
Yıllardır TÜİK vasıtası ile Ali Cengiz oyunları oynanmakta, çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyonun yarısına bile denk gelmeyen suni rakamlar önümüze resmi enflasyon olarak konulmuştur. Milyonlarca çalışanın ücret maaş artışlarında TÜİK’’in bu sahte enflasyon rakamları esas alınmıştır.
Özellikle son üç yıldır bu bile çalışanlara fazla görülmekte, tüm ücret maaş artışlarında iktidarın hiçbir zaman tuttuğunu görmediğimiz hedeflenen enflasyon rakamları temel alınmaktadır.
Nitekim TÜİK’in sahte rakamlarına göre bile enflasyon 2024 yılında %44,38 olmasına karşın 2025 yılı asgari ücreti %30 arttırılmıştır. Bugün ise iktidarın 2025 yılı için beklenen enflasyonu %31 olarak açıkladığı koşullarda asgari ücret artışı %27 ile sınırlanmıştır.
Dolayısıyla TÜİK’in sahte verilerine göre gerçekleşen enflasyon temel alınmış olsaydı bugün asgari ücretin 32 bin 175 TL olması gerekiyordu. Yani iktidar kendi sahte enflasyon rakamlarına göre bile her asgari ücretlinin aylık 4 bin 100 TL’sine el koymuştur.
Bunun adı “IMF-İktidar- İşveren Konfederasyonu mutabakatı” adı altında soygundur.
Öte yandan 131 sayılı ILO sözleşmesini onaylayan her ülkede asgari ücret hesabında, işçi ile birlikte ailesinin giderleri temel alınmaktadır. Türkiye’de ise iktidarlar yıllardır 131 sayılı ILO sözleşmesini onaylamamakta, asgari ücret belirlenirken bırakalım ailesini işçinin tek başına temel giderleri dahi yok sayılmaktadır.
Nitekim Kasım ayı itibari ile açlık sınırı 30 bin TL’yi, tek bir çalışanın yaşam maliyeti ise 40 bin TL’yi aşmıştır.
Buna rağmen asgari ücret 28 bin 75 TL ile 28 yıl aradan sonra ilk defa açlık sınırı altında kalmıştır.
Öte yandan hep altını çizdiğimiz üzere bugün Türkiye tüm çalışanlar için bir “asgari ücretliler ülkesine” çevrilmiştir.
Yıllar boyunca izlenen emek karşıtı-sermaye dostu politikalar sonucunda, dünya genelinde tamamen vasıfsız çalışanlara işe başlangıç aşamasında ödenen, dolayısıyla istisnai bir ücret olan asgari ücret Türkiye’de adım adım ortalama ücrete dönüştürülmüştür.
Bugün Avrupa Birliği ülkelerinde çalışanların sadece yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücretlerle çalışırken, OECD ülkelerinde ise bu oran yüzde 5 civarındadır. Türkiye’de ise her iki işçiden biri asgari ücretlidir.
Asgari ücret geldiğimiz noktada bırakalım ortalama ücreti temel ücrete dönüştürülmüş, asgari ücret artış oranı tüm ücret, maaş artışlarında temel bir kıstas haline getirilmiştir.
Dolayısıyla kamuda veya özel sektörde, nerede olursa olsun ücret geliri ile yaşamını sürdüren hiçbir çalışanın “asgari ücret artışı beni ilgilendirmiyor. Ben asgari ücretli değilim” deme lüksü yoktur.
Asgari ücreti sahte enflasyon oranlarının altında arttıranların niyeti açıktır. Hedef tüm çalışanları sefalete, 19. Yüz yıl kölelik koşullarına mahkûm etmektir.
Tek çözüm; zam fırtınasının hız kesmeden sürdüğü, emeğe kölelik dayatıldığı koşullarda tüm emekçilerin, işçilerin insanca yaşamasına yetecek bir ücret, emekten çalınanları geri alma mücadelesinde birleşmekten geçmektedir.
Önümüzde çok çetin bir süreç var.
Ya hep birlikte kaybetmeye devam edeceğiz.
YA DA BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!
Bunun için biz KESK olarak asgari ücretlisinden emeklisine, işçisinden kamu emekçisine hepimiz için insanca yaşamaya yetecek bir ücret başta olmak üzere emeğin hakları için mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
Yürütme Kurulu





