@turkegitimsen

Akademik zam istiyoruz! Lisans düzeyinde akademik başarısı en yüksek olan öğrencilerimizin, akademisyenlik mesleğini tercih etmesi beklenirken, bu öğrenciler ekonomik koşullar nedeniyle daha yüksek gelirli meslekleri tercih etmektedir. Bu gençlerin akademisyenlik mesleğini tercih etmelerini sağlamak çok önemlidir. Bu nedenle akademik zam, hem görevdeki akademisyenlerimizin ekonomik sorunlarını çözecek hem de Türk akademisinin geleceği için bir tedbir olacaktır.

Türk Eğitim Sen

@turkegitimsen

Yardımcı Hizmetler Sınıfında görev yapan meslektaşlarımız, yaptıkları fiili iş ve eğitim durumlarına göre Genel İdare Hizmetler Sınıfına alınsın.

@turkegitimsen

Kamu çalışanlarının tüm ilave ödemeleri emeklilik keseneğine dahil edilsin.

Kamusal alandaki sorunların konuşulup çözüme kavuşturulacağı mecranın, toplu sözleşme masası olduğuna dikkat çeken Geylan, “Bu masanın itibarının korunması gerekir ve bu sorumluluk yalnızca sendikalara değil, aynı zamanda hükümete de aittir. Dolayısıyla, o masa gerçekten bir çözüm masası olmalıdır” dedi.

Türkiye Kamu-Sen’in, 11 hizmet kolunda aylardır ciddi bir çalışma yürüttüğüne dikkat çeken Genel Başkan, “Şubelerimiz ve il temsilcilerimiz aracılığıyla sahadan aldığımız veriler, Ar-Ge birimimizin titiz çalışmalarıyla değerlendirildi, rapor haline getirildi ve önümüzdeki hafta kamuoyuyla paylaşılacak. Türkiye Kamu-Sen, 8. Dönem Toplu Sözleşmesinde, 4688 sayılı yasadan aldığı yetki ve yaklaşık 600 bin üyesinden aldığı güçle masaya oturacak. Sadece kamu çalışanlarının sesi olacağız, onların haklarını, beklentilerini gündeme getireceğiz ve işveren nezdinde taleplerimizin karşılık bulmasını sağlayacağız” diye konuştu.

Geçmişteki gelir kaybının telafi edilmesi için seyyanen artış yapılsın.

Toplu sözleşme masasında gündeme getirecekleri konuları sıralayan Geylan, öncelikli olarak kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik sorunlara vurgu yaptı ve geçmiş dönem kayıplarının telafi edilmesini istedi. Temmuz ayı itibarıyla, yüzde 10.7 oranında bir enflasyon farkı oluştuğunu ve kamu çalışanlarına yüzde 5 oranında bir zam artışı yapıldığını hatırlatan Geylan, şunları kaydetti: “Bu durumda, temmuzda kamu çalışanlarının maaş artışı toplamda yüzde 15.7 oldu. Ancak, bu artış hangi sorunu çözüme kavuşturdu? Türkiye Kamu-Sen, 2026-2027 toplu sözleşmesindeki maaş artışları görüşülmeden önce, geçmişteki kayıplarımızın telafi edilmesini talep etmektedir. Bu noktada hükümete diyoruz ki, önümüzdeki iki yılın maaş artışları masaya yatırılmadan önce, gelin bu gelir kaybının telafi edilmesi için seyyanen artış yapalım.”

Enflasyon farkı aylık ödensin.

Enflasyon farkının aylık olarak ödenmesini talep eden Geylan, “Hükümet enflasyon farkını 6 aylık dilimlerde ödemektedir. Ancak 6 aya kadar kamu çalışanları enflasyon karşısında ezilmeye devam etmektedir. ‘Memurun ve emeklinin enflasyona ezdirilmeyeceği’ sözünün altının gerçek anlamda doldurulması enflasyon farkının aylık ödenmesi ile gerçekleşebilir” dedi.

Refah payı uygulaması kalıcı hale getirilsin.

Refah payı uygulamasının kalıcı hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Genel Başkan Geylan, “Bu hükümet, enflasyon farkının üzerine iki kez refah payı uygulaması getirdi. Bunun nedeni, enflasyon farkının memur ve emeklinin ekonomik sıkıntılarına çözüm olmamasıydı. Ancak bu ihtiyaç sürekli hale geldi. Dolayısıyla, refah payı uygulaması artık rutin bir prosedür haline gelmelidir. Her maaş artışı döneminde, enflasyon farkının üzerine refah payı verilmesi gerekmektedir. Refah payı ve enflasyon farkının aylık olarak maaşlara yansıtılması, memur ve emeklinin bir nebze de olsa rahatlamasını sağlayacaktır” diye konuştu.

Birinci dereceye inmiş tüm kamu çalışanlarına 3600 ek gösterge verilsin.

Yalnızca maaş artışları değil, kamu çalışanlarının birçok sorununun da toplu sözleşme masasında ele alınacağını bildiren Geylan, bunlardan birisinin de 3600 ek gösterge meselesi olduğuna dikkat çekti. Geylan şunları kaydetti: “Hatırlarsanız, seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 3600 ek gösterge sözü vermişti. AK Parti, bunu seçim beyannamesine de dahil etti. Hatta bir önceki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat Bilgin, kanun teklifi bile hazırlamıştı. Aslında bu sorun çözüme kavuşmuştu, ancak bir önceki toplu sözleşmede, sözde yetkili sendikanın iş bilmezliği nedeniyle sürüncemede kaldı. Ek gösterge düzenlemesinde eksik kalan husus, birinci dereceye inmiş tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesiydi. Maalesef, yetkili sendikanın iş bilmezliği nedeniyle yine iki yıl kaybettik. 8. Dönem Toplu Sözleşmede, ‘Birinci dereceye gelmiş tüm kamu çalışanlarının ek göstergeleri 3600’dür’ denilerek, bu meselenin çözülmesini istiyoruz.”

Kamu çalışanlarının tüm ilave ödemeleri emeklilik keseneğine dahil edilsin.

Toplu sözleşme görüşmelerinde gündeme getirecekleri bir diğer konunun kamu çalışanlarının tüm ilave ödemelerinin emeklilik keseneğine dahil edilmesi olduğunu söyleyen Geylan, “Bu yapılmadığı için, çalışan maaşı ile emekli maaşı arasındaki makas çok açıldı. Şu an neredeyse emekli maaşı, çalışan maaşının yüzde 45’ine tekabül ediyor. Bu nedenle, emekliliği hak etmiş binlerce meslektaşımız, haklı olarak emekli olmak istemiyor. Çünkü emekli olduğunda aldığı maaşın yarısını bile alamaz hale geliyor. Tüm ilave ödemelerin emeklilik kesintisine dahil edilmesi ve 3600 ek gösterge düzenlemesinin hayata geçirilmesi, emekli maaşlarını ve emekli ikramiyelerini artıracak, dolayısıyla devlet kapısında ekmek bekleyen gençlerimize de istihdam imkanı sağlanacaktır” ifadelerini kullandı.

Kamu çalışanları yüzde 15’lik vergi dilimine sabitlensin.

Tüm kamu çalışanlarının yüzde 15’lik vergi dilimine sabitlenmesi gerektiğini kaydeden Geylan, bunun nedenlerini şöyle açıkladı: “Kamu çalışanları bir üst vergi dilimine geçtikleri için ocak ve şubat ayında aldıkları maaşı, mayıs ve haziran ayında alamaz hale gelmektedir. Hatta bazı kamu çalışanları 10., 11. ayda ikinci üst vergi dilimine çıkıyor ve kesinti oranı daha da artıyor. Oysa kamu çalışanları, bu ülkenin en düzenli şekilde vergi ödeyen kesimidir. Biz vatandaşlık görevimizi düzenli şekilde yerine getiriyoruz, ancak bir üst vergi dilimine girdiğimiz için maaşlarımızda ciddi kesintiler oluyor. Bu nedenle tüm kamu çalışanlarının maaşları, yüzde 15’lik vergi dilimine sabitlenmelidir. Vergideki evrensel kaide, az kazanandan az, çok kazanandan daha fazla vergi alınmasıdır. En az kazanan kesimin başında ise memurlar ve emekliler gelmektedir. Bu nedenle vergi düzenlemesinin yapılması gerekmektedir.”

Yardımcı Hizmetler Sınıfı Personeli Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınmalıdır.

Geylan, sayıları 110 bin civarında olan Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin yaptıkları fiili iş ve eğitim durumlarına mütenasip şekilde Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınmasını istedi. Geylan, şunları kaydetti: “Kamuda Yardımcı Hizmetler Sınıfı kadrosunda bulunup, aslında memur işi yapan 100 binden fazla çalışanımız bulunmaktadır. Bu çalışanlarımızın kadrolarını, yaptıkları fiili işe ve eğitim durumlarına göre sınavsız bir şekilde Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınması taleplerimizin başında gelmektedir. Bu uygulamanın herhangi bir ek maliyeti yoktur. Ancak, her toplu sözleşme döneminde bu talebimizi masada dile getirmemize rağmen, bir sonuç alamıyoruz. 8. Dönem Toplu Sözleşmesinde, hükümetin bu sorunu mutlaka nihayete erdirmesini bekliyorum.”

Sadece kadrolu atama yapılmalıdır.

Türkiye Kamu Sen olarak, sözleşmeli istihdam modelinin sona erdirilmesini istediklerini belirten Geylan, “Çünkü kamuda aynı işi yapan kamu çalışanları farklı statülerde istihdam edilemez! Aynı işi yapan kamu çalışanları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/A maddesi uyarınca kadrolu olarak istihdam edilmelidir. Aslında bu, hükümet tarafından kabul edildi ve gereği yapıldı. Son seçimlerde hükümet, 465 bin 4/B’li memuru kadroya aldı. Bunun izahı şudur: ‘Ey 4/B’li memurlarım, sizi diğer meslektaşlarınızdan farklı bir şekilde, sözleşmeli statüde istihdam etmekle yanlış yapmışım. Bu yanlışımdan dönüyorum’ demektir. Ancak maalesef bu yanlışta hala ısrar edilmektedir. Dolayısıyla, hükümet 2011, 2013 ve 2023 yıllarında yaptığı gibi tüm 4/B’li memurlarımızı kadroya almalı ve kamuda yalnızca kadrolu istihdam esas olmalıdır” diye konuştu.

Kul hakkı gaspı olan mülakatın kaldırılması için ne bekliyorsunuz?

Mülakat uygulamasının kamunun her kademesinden kaldırılması gerektiğini bildiren Geylan, “İlk atamalarda, görevde yükselmelerde ve yönetici atamalarında mülakat kaldırılmalıdır. Mülakat, kamuda on yıllardır mağduriyet yarattı ve kul hakkı gaspına zemin hazırladı. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı, 2023 KPSS sonucuna göre 20 bin öğretmen ataması yaptı. Ancak, KPSS’de yüksek puan alarak, ilk 20 bine giren 1.611 aday, mülakatlar neticesinde atanma hakkını kaybetti. Çocuklarımızın döktüğü teri, ailelerinin verdiği emeği göz önünde bulundurursak, bu gerçekten büyük bir haksızlık değil mi? İnsanlarımızı devletimizin kurumlarına küstürmeye ne hakkımız var? Dolayısıyla, sadece yazılı sınav başarısı esas alınmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı, seçim öncesi görevin gerektirdiği zorluklar dışında, kamuya alımlarda mülakatı kaldıracaklarını ve gençlerin KPSS sonucuna göre devlet kadrolarında işe başlayacaklarını söylemişti. Bu, AK Parti’nin seçim beyannamesinde de taahhüt edilmişti. Ama maalesef, devletin sözü havada bırakıldı. Bunu kabul etmiyoruz! Olması gereken, mülakatın kamunun tüm kademelerinden kaldırılmasıdır” dedi.

Geylan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Öte yandan;

  • Tüm öğretmenlerin maaş karşılığı ders saatleri 15 saate eşitlenmelidir.
  • Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği asgari ücret tutarında olacak şekilde MEB ve yükseköğretim personelinin tamamına ödenmelidir.
  • Aile yılında aileleri güçlendirelim. Kadın memurlara doğum izni, doğum öncesi 12 hafta ve doğum sonrası 12 hafta olmak üzere 24 haftaya çıkarılmalıdır.
  • Zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlerimiz için bölgenin derecesine göre 1 asgari ücret ile 2 asgari ücret tutarında “Zorunlu Hizmet Tazminatı” ödenmelidir.
  • İsimsiz ve imzasız dilekçe ile şikâyetler -CİMER başvuruları dahil- işleme alınmamalı; MEB personeli yıpratılmamalıdır.”

Sendika Kanunu’nda revizyon istiyoruz.

Türkiye Kamu-Sen’in gündeme getirdiği hususlardan birisinin de sendika kanunundaki revizyon olduğunu bildiren Geylan, “2001 yılının ağustos ayında sendika kanunu çıktı ve süreç içinde bazı düzenlemeler yapıldı. 2010 referandumunda toplu sözleşme hakkı getirildi. Ancak gelinen noktada bu kanun bize dar geliyor. ILO normlarına uygun, kamu çalışanlarının ihtiyaçlarını karşılayacak bir sendika kanununun hayata geçirilmesini istiyoruz. Grev hakkı olmayan bir sendika kanunu eksik kalır, bir ayağı topaldır. Kamu çalışanları, grev yapma ve siyasete katılma hakkını içeren modern bir sendika kanununu hak ediyor” dedi.

Kamu çalışanlarının genelini ilgilendiren toplu pazarlık süreci ile hizmet kollarının toplu pazarlık süreci birbirinden müstakil yürütülmelidir

Toplu sözleşme masasının bir kişinin iradesine bırakılmaması gerektiğini kaydeden Geylan, “Üç konfederasyon ve 11 hizmet kolunu temsilen sendikalar masaya oturacak. Ancak yetkili konfederasyon başkanının ağzından çıkacak hüküm toplu sözleşmeyi bağlıyor. Düşünebiliyor musunuz, örneğin Türk Kültür Sanat Sen hizmet kolunda yetkili ama onun adına başka bir konfederasyon başkanı irade ortaya koyuyor. Bu düzen değişmelidir. Kamu çalışanlarının genelini ilgilendiren toplu pazarlık süreci ile hizmet kollarının toplu pazarlık süreci birbirinden müstakil yürütülmelidir. Öte yandan toplu sözleşmede kamu çalışanlarının tüm meselelerinin görüşülmesi için 30 gün yeterli bir süre değildir. Her bir meselenin hakkıyla tartışılması için bu süre uzatılmalıdır” dedi.

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu müstakil olmalıdır.

Yasayla ilgili bir diğer taleplerinin, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun hüviyetinin değiştirilmesi olduğuna vurgu yapan Geylan, “Şu anki kurul 11 kişiden oluşuyor ve bu üyelerin ekseriyeti işveren tarafından atanıyor. Böyle bir kurula ‘hakem’ denebilir mi? Hakem, tarafların anlaşamadığı durumlarda devreye giren müstakil bir arabulucudur. İşveren tarafından atanan üyelerin bulunduğu bir kurulda hakemlikten söz edilebilir mi? Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, alanında uzman isimlerden ve bilim insanlarından oluşmalı, müstakil olmalı ve gerçekten hakemlik yapabilmelidir.

Toplu sözleşme masasında üç konfederasyon ve 11 sendika yer alıyor. Hükümetle sendikaların ya da iki konfederasyon başkanının Hakem Kuruluna başvurma hakkı yok. Biz süs bitkisi miyiz? İtiraz hakkımız yok, imza atma hakkımız yok, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvuramıyoruz. Bu durum, 4688 sayılı yasanın ruhuna tamamen aykırıdır. Yasa, en fazla üyeye sahip 3 konfederasyonun masaya oturup hükümetle toplu pazarlık yapmasını öngörüyor. Yasanın ruhu budur. O halde, masada oturan sendika ve konfederasyonların, yasanın gereklerine uygun şekilde yetkilendirilmesi gerekmektedir” diye konuştu.

TOPLU SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDE ÜNİVERSİTELERİN GELECEĞİ DE TARTIŞILACAK!

Genel Başkanımız Talip Geylan, Bengü Türk Tv’de yayınlanan Söz Hakkı programında, 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde Türk Eğitim Sen’in üniversitelere yönelik taleplerinden bazılarını gündeme getirdi.

Tayin/nakil yönetmeliği çıkarılmalıdır.

Üniversite idari personelinin en büyük sorununun tayin/ nakil meselesi olduğuna dikkat çeken Geylan, “YÖK bir yönetmelik yayınlayarak, idari personele becayiş hakkı tanıdı, ancak bu durum sorunu tam anlamıyla çözmedi. Düşünsenize, hükümet, 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan etti ancak biz hala aileleri birleştiremiyoruz. Bu nedenle YÖK’e çağrıda bulunarak, üniversitelerde eş güdümü sağlayacak bir tayin/nakil yönetmeliği çıkarılmasını ve bu şekilde ‘Aile Yılı’ sona ermeden ailelerin birleştirilmesini istiyoruz” dedi.

İdari personel geliştirme ödeneğinden faydalandırılmalıdır.

Görevde Yükselme Sınavının, YÖK tarafından rutin olarak iki yılda bir ve merkezi yazılı sınav şeklinde yapılmasını isteyen Geylan, ayrıca idari personelin üniversite geliştirme ödeneği alması gerektiğini bildirdi. Genel Başkan Talip Geylan, üniversitelerde akademik olmayan yönetici pozisyonlarından üniversite idari personelin görevlendirilmesini de talep etti.

Akademik zam şart!

Akademik personelin, akademisyenlik mesleğinin ihtiyaçları ve onuru ile orantılı bir ücrete sahip olmadığını belirten Geylan, “Bu nedenle akademik zam yapılması gerekmektedir. Akademik zam talebini dile getirirken, sadece halihazırda görev yapan akademisyenlerimizin ekonomik sorunlarını gidermeyi amaçlamıyoruz. Akademik maaş zammı, aynı zamanda üniversitelerimizin ve bilim dünyamızın geleceğini de doğrudan ilgilendiren bir önlem olacaktır.

Şöyle ki; lisans düzeyinde akademik başarısı en yüksek olan öğrencilerimizin, akademisyenlik mesleğini tercih etmesi beklenirken, bu öğrenciler ekonomik koşullar nedeniyle daha yüksek gelirli meslekleri tercih etmektedir. Oysaki, Türk bilim hayatının ve üniversitelerimizin geleceği için bu öğrencilerimizin bir meslek olarak akademisyenliği tercih etmesi doğru olandır. Bu nedenle akademik maaş zammı, hem görevdeki akademisyenlerimizin ekonomik sorunlarını çözecek hem de Türk akademisinin geleceği için bir tedbir olacaktır” diye konuştu.

Akademik ünvanlar kadro ve kontenjan sınırı olmaksızın verilsin.

Akademik yeterliliğini sağlayan tüm akademisyenlerimize hak ettiği ünvanın, kadro ve kontenjan sınırı olmaksızın verilmesini isteyen Geylan, “Kadro konusu yönetimin keyfiyetine ve insafına bırakılmamalıdır” dedi.

Rektör atamalarında seçim usulüne dönülsün.

Rektör atamalarına değinen Geylan, rektörlerin seçimle iş başına getirilmesi gerektiğini ifade etti. Geylan şunları söyledi: “Önceden, rektörlük seçimlerinde sadece yardımcı doçent ve üzerindeki akademisyenler oy kullanabiliyordu. Sandıkta en çok oyu alan ilk altı adayın ismi YÖK’e gönderilir, ardından YÖK bu altı aday arasından üçünü Cumhurbaşkanına iletir ve Cumhurbaşkanı bu adaylardan birini rektör olarak atardı. Bu yöntemi sendika olarak sürekli eleştirdik. Her fırsatta yalnızca akademisyenlerin değil, tüm üniversite çalışanlarının, hatta öğrenci temsilcilerinin de oy kullanması gerektiğini dile getirdik. Seçim usulünün revize edilmesini beklerken, gelinen noktada elimizdekinden de olduk! Artık rektör atamalarında seçim yok! Oysa üniversitelerimiz her alanda toplumumuz için lokomotif ve öncü kuruluşlardır. Bu nedenle rektör atamaları akademisyenler, idari personel hatta öğrenci temsilcilerinin oy kullandığı demokratik seçimlerle yapılmalıdır.

Diğer yandan:

  • Meslek Yüksekokullarında yeterli sayıda akademik ve idari personelin bulundurulması için kadro açılmalıdır.
  • Doktorasını tamamlayan araştırma görevlileri akademik personel olarak daimi kadroya alınmalıdır.
  • Tüm sözleşmeli akademik personel daimi kadroya geçirilmelidir.
  • Asker akademisyen uygulaması başlatılarak, yeni üniversitelerin bu şekilde akademisyen ihtiyacı karşılanmalıdır.
  • YÖK ve bağlı kuruluşlarında 657 sayılı DMK’ya tabi idari personelden yüksek lisansını tamamlayanlara %20, doktorasını tamamlayanlara %40  oranında  ek özel hizmet tazminatı ödenmelidir.
  • Üniversite senatolarına araştırma görevlilerinin de bir temsilciyle katılması sağlanmalıdır.
  • “Akademik Faaliyetlere Destek Fonu” oluşturulmalıdır.
  • Üniversitelerde  idari personele de döner sermaye katkı payı ödenmelidir.’